3 Şubat 2011

Halkın iddianamesi-3-

ciller_agar_catli_kocadag_sahin_bucak
Dönemin Kontrgerilla Sefleri
Halkın iddianamesi 3
JİTEM'de ikinci tasfiye dönemi

Mayıs 1993 tarihinde Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olmasının ardından Tansu Çiller Başbakan oldu. Bu dönem Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'tir. Bölge'de bulunan JİTEM'in üst düzey yöneticileri de bu 'değişim'le birlikte batı illerine gönderilmeye başlandı. Albay Arif Doğan Yalova Jandarma Komutanlığı'na, Albay Veli Küçük sırasıyla Kocaeli ve Giresun Jandarma Alay Komutanlığı'na, Albay Cemal Temizöz ise Denizli ve Tekirdağ Jandarma Alay Komutanlığı görevine getirildiler. 1993'te Cem Ersever'in öldürülmesi olayı sonrasında ise Yeşil'in Ankara ve İstanbul operasyonları başladı.


Ersever öldürüldü
25 Ekim 1993'te işadamı Alparslan Ertuğ'un tahsis ettiği Peugeot marka minibüs İstanbul'dan Ankara'ya ulaştı. Sabah saatlerinde Ankara'ya ulaşan emekli Binbaşı Cem Ersever, aracın şöförüne saat 12.00'de Kızılay'da buluşma randevusu verdikten sonra ortadan kayboldu. Saat 12.00'de Ersever, Kızılay'da aracın şöförüyle buluşamadı. Araç şöförü patronu işadamı Alparslan Ertuğ'u arayarak, Ersever'le buluşmanın gerçekleşmediğini bildirmesi üzerine Ertuğ, Ersever'in evine gittiği, Kemal Uzuner'i arayarak Ersever'e ulaşmak istedi. Uzuner, 'Eve iki kişi ile birlikte geldi, valizini aldı gitti' diyor ve iki kişiyi tarif ediyor. Bunun üzerine Ertuğ, İstanbul polisine başvuruyor. İstanbul polisi de Ankara polisine haber veriyor. Ersever'in PKK tarafından kaçırılma ihtimaline karşın Ankara'nın tüm giriş ve çıkışları tutulur. Fakat buna rağmen Ersever'in izine ulaşılamaz. Bir süre sonra Ersever'in cesedi elleri arkadan bağlanmış ağzı bantlı kafasına iki kurşun sıkılmış vaziyette Elmadağ çıkışında kireç ocaklarında bulundu. Yine Cem Ersever'in yardımcısı Mustafa Deniz'in cesedi Ankara Polatlı'da, Ersever'in sevgilisi Neval Boz ise Ankara'nın 90 kilometre uzağında Kızılcahamam Çamlıdere beldesi yakınlarında bulunur.
Perinçek: Çiller Özel Örgütü
Ergenekon davasında tutuklu bulunan İş Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 'Çiller Özel Örgütü' isimli kitabında bu olayları DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in özel örgütüne bağlamaktadır: 'Çiller'in 22 Mayıs 1996'da TBMM'de DYP grup toplantısında yaptığı konuşmalar suç itirafıdır. Çiller'in örtülü ödenekten çektiği 500 milyar lirayı nereye harcandığına ilişkin sözleri aynen şöyledir: Bu sırlar açıklanırsa millet ayağa kalkar, dünya ayağa kalkar. İnsanlar milletler birbirine düşer. Türkiye çöker, rejim tehdit altına girer. Herkes altında kalır. Halka halka, zincir zincir o ülkeden buraya her gün büyüyerek devam eder. (Yeni Yüzyıl 23 Mayıs 1996)'
DYP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Köse'de aynı gün şu açıklamayı yapıyor: 'Bunun açıklanması devletler arası mesele çıkarır. Türkiye'de çeşitli olaylar olur.' 25 Mayıs 1996'da Ertuğrul Özkök, Çiller'in bu parayı 'Milli Güvenlik Kurulu'nun, MİT'in, İçişleri Bakanlığı'nın ve Genelkurmay Başkanlığı'nın bilmediği bir gruba vermiş olabileceği' ihtimalinin açığa çıkarılmasını talep etmiş ve bunu rejim sorunu olarak değerlendirmişti. Ergenekon davasından tutuklu bulunan Gazeteci Adnan Akfırat, Ersever'i tuzağa düşüren kişinin Mustafa Deniz olduğuna dikkat çekmektedir. Mustafa Deniz son dönemde polis özel timiyle Kemal Uzuner ise jandarmayla çalışmaktaydı. Mustafa Deniz tuzağa düşürdüğü eski komutanı Cem Ersever'i doğrudan İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlı'ya götürür. Ersever, Çiller'in Başkanlığı döneminde Başbakanlık Poligonu diye bilinen yerde, Çatlı ve ekibi tarafından işkenceyle sorgulandı. Neval Boz ve Mustafa Deniz'de aynı yerde sorguya çekildi. Sorgular videoya kaydedildi. Daha sonra öldürüldüler. Cesetleri Ankara'nın üç çıkışında bulundu. Bütün bu operasyonu gerçekleştirenler Hanefi Avcı'nın ekip ve kader arkadaşlarıdır. Buna karşılık TBMM Susurluk Komisyonu Raporu'nda ise, Ersever'in sorgulamasının bizzat Yeşil tarafından yapıldığına dikkat çekilerek, 'Sorgulamayı yapanlar arasında Mahmut Yıldırım'ın (Yeşil) olduğu iddiası yaygındır' denildi.
Ersever'in PKK tarafından öldürüldüğü ve Özgür Gündem Gazetesi'nin Ersever'i hedef gösterdiği yönündeki haberlere karşın Başbakanlık Susurluk Raporu'nda ise, şunlara dikkat çekildi: 'Eylemin gerçekleşme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya maruz kalmamaları, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nın çok şey bilen bu kişileri 'konuşturmadan' öldürmesi beklenemez. Basının, devlet içinde bir hesaplaşma olduğu veya devletin çok etkili görevlerde bulunanları dahi koruyamadığı veya kolayca feda ettiği kanaatine yol açan yayınlarını da bu vesileyle doğruluk payı olan yorumlar olarak kabul etmek yanıltıcı değildir. Birçok polis görevlisi 'Cem'in öldürülmesini değil, son zamanlardaki faaliyetleri dolayısıyla sorgulanacağını, korkutulacağını tahmin ediyorduk' ifadesiyle olaya ışık tutmuşlardır.
Aslında görüştüğümüz onlarca kişiden sonra olayın cereyan tarzı hakkında bir şüphe duymamak gerekir. Ersever'in zararlı olmaya başladığı, giderek devleti ve kurumlarını hedef tuttuğu, ilişkilerinin yanlış boyutunun büyüdüğü ve yargı önünde bir cezayı hak ettiği muhakkaktır. Burada ve olayı uzunca anlatarak Sayın Başbakan'ın dikkatine sunmak istediğimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da oluşan havanın göstergesi olması itibarıyla bu konunun taşıdığı önemdir.'
Uzuner komisyona anlattı
Ersever'in ortadan nasıl kaybolduğuna ilişkin bugüne kadar ciddi bulgulara ulaşılamadı. Ortaya çok sayıda iddia atıldı.
Cem Ersever'in son gören kişiler arasında yer alan Jandarma İstihbarat elemanı ve Habur Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in, şoförü Kemal Uzuner'in anlatımları Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu'nda görüşleri şöyle yansıdı. Hanefi Avcı TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifade de Cem Ersever cinayetinin Metel'in şoförü Kemal Uzuner'in yakalanması halinde aydınlatılacağına dikkat çekti. TBMM Susurluk Komisyonu Raporu'nda, Kemal Serdar Uzuner'e ilişkin şunlar yeraldı: 'Görüştüğümüz Uzuner, Cem'in evine geldiğini, kapalı valizini aldığını, diğer kişilerin de eve geldiğini sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yıllara dayalı ilişkisini açıklamakta, ancak silahlı mücadeleye alışkın ve yatkın Cem ve arkadaşlarının o saatlerde ve ev dışında kaybolmasına hiçbir açıklık getirememektedir. Yine TBMM Susurluk Komisyonu'na bilgi veren Hanefi Avcı'nın, 'Kemal (Uzuner) diyor ki, bana geldi. Saat 12.00'de emanetlerin hepsini kendisine verdik. Kendisinin yanında bir iki tane daha adam vardı' yönündeki sözleri Gazeteci-Yazar Akfırat tarafından ise farklı bir şekilde değerlendiriliyor. Akfırat: 'Ersever minibüsle ve şoförüyle 25 Ekim günü saat 22.00 dolaylarında Kemal Uzuner'in Ankara'daki evine geliyor. Gece orada kalıyor. Uzuner güvendiği biri. Sabah Ersever'le Uzuner evden birlikte ayrılıyorlar. Ankara dışındaki bir eve gidiyorlar. Belgeleri alıyorlar. Kırmızı Peugeot arabalı birisiyle buluşuyorlar. Bu adam Kemal Uzuner'in Alparslan Ertuğ'a aktardığına göre, 170 boylarında, kumral 35 yaşlarında saçlarının tepesi hafif dökülmüş bıyıklı birisidir. Belgeleri alıp gidiyorlar. Tanımlanan şahıs Ersever'in ölmeden önce birlikte görüldüğü son insandır.' Akfırat'ın tarif ettiği kişi ise Suriye uyruklu PKK itirafçısı Hacı Hasan'dır (İbrahim Babat).
MİT: Talimatı Avcı verdi
MİT'e göre; Hanefi Avcı Mahmut Yıldırım'ı çağırarak son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a yönelerek onların işbirliğini sağlamış, onlar da Avcı'nın talimatıyla Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir
MİT'in Başbakanlık Susurluk Raporu'na yansıyan görüşü ise şöyle: 'Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasındadır. MİT'e göre; Hanefi Avcı 'Mahmut Yıldırım'ı çağırarak gerekli yerlerde görüştüğünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek onların işbirliğini sağlamış onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim etmişlerdir.'
Ersever, Uzuner'in evinde yakalanıyor
İtiraflarıyla Türkiye'nin gündemine giren Abdulkadir Aygan, Ersever'in ölümüne ilişkin, şunlara dikkat çekiyordu:
'Cem ile Mustafa'nın arası da bozulmuştu. İkisi bir yayınevi kurmuşlardı. Adı Mezopotamya mıydı tam bilmiyorum, hatırlamıyorum. Onu Mustafa'nın üzerine bırakıyor, bir sürü telefon parası geliyor ve Mustafa altından kalkamıyordu. Ankara'da İstihbarat Grup Komutanı olan Nurettin Ata, jandarmada sözü geçen ve istihbaratta komutanlık yapmış eski yardımcısı Aytekin Özen bunu fırsat bilerek Mustafa Deniz'i kafaya alıyor. Bunlar iyilik veya kötülülükle bunu çözüyorlar ve alıkoyuyorlar. Onlar, Cem ne yapmak istiyor, Cem'in gidişatı nedir gibi sorular sormuşlar. Ondan sora Cem eşyalarını, dokümanları almaya geliyor, yani alacak ve çıkacak. Ne yapıyorlarsa evde yakalıyorlar.'
Aygan: Ersever çok uyanıktı
Olayın içeriğini öğrenmek için Ankara'ya gittiğini belirten Aygan, Ersever'in öldürülmesine ilişkin şunları anlatıyordu:
'Kimlik değişimi için gitmiştim. Hem dedim uğrayayım nedir. Bu Nurettin Ata dedi ki: 'Hiçbir şey yapmayın, şerefsizdir, haindir, belasını buldu.' Bu Aytekin Özen yine öyle söyledi. Bunlar geçmişte kendisine yardımcılık yapan kişiler, birlikte çalışan kişiler, bunlar böyle söyleyince ben anladım. Eşref Bitlis olayını da onun üstüne atıyorlardı. Ersever'in patlayıcıyla uçağını düşürdüğünü söylüyorlardı. Nasıl öldürüldü bilemiyorum. Ama olayın gelişimi öyle. Ersever kendisine çok güvenen ve silahına hakim olan bir kişiydi. Ne bileyim ondan hızlı silah çeken zor, çok hızlı silah çekerdi, çok uyanıktı, sırtını yaş şeye vermezdi. Onu bir dostunu kullanarak yakalamış olabilirler.'
Babat: Ben de öldürülecektim
Cem Ersever'in ölümünden bir hafta önce ile Ayvalık'ta M. Zahir Karadeniz ile birlikte buluşan İbrahim Babat, Ahmet Cem Ersever'in kendisini Ayvalık'ta bulunan Karadeniz'in işyerine çağırdığını belirterek, 'Daha doğrusu M. Zahir Karadeniz ile o tarih de Adana Jandarma Bölge Komutanı olan Albay İsmet Yediyıldız, Ayvalık'ta Karadeniz'in işyerinde buluşmamızı organize ettiler. Ersever Binbaşı'ya da bu buluşmayı onlar söylemişler. Nitekim Ayvalık'ta Zahir Karadeniz'in işyerinde Ersever Binbaşı ile buluştuk. Ayvalık'ta buluştuğumuzda Ersever sivil olarak bulunuyordu. Ayvalık'daki buluşmada, Ankara'da bir duruşması olduğunu, duruşmadan sonra eski ekibi Mersin'de toplayıp Türk İntikam Tugayı (TİT) tarzında bir hareket geliştirmek istediğini, bu konuda bir kuruluş toplantısı yapacağını ve çalışmalarda Adana Bölge Komutanı Yediyıldız'ın da kendisine destek verdiğini söyledi. Ben de böyle bir oluşuma destek vereceğimi söyledim' diyor. Ersever'in 3-4 gün Ayvalık'ta kaldıktan sonra gittiğini belirten Babat, İsmet Yediyıldız'la bu görüşme sonrasında yaptığı telefon konuşmasında kendisine Ersever'e sahip çıkmalarını söylediğini ifade etti. Bu telefondan birkaç hafta sonra Ersever'in ölüm haberini aldığını dile getiren Babat, Ayvalık'a çağrılmalarının bir oyun olduğunu belirterek, şunları söyledi: 'Beni de öldürtmeyi düşünüyorlardı. Onun için Ayvalık'a gönderttiler. Ben Ayvalık'ta bulunduğum sırada Hanefi Avcı'ya telefon açarak bu durumu izah ettim. Avcı, beni İstanbul'a çağırdı. Benim tahminime göre, Ersever'in öldürülmesi olayını benim üstüme atmak istiyorlardı. Bu sebeple böyle bir tertip hazırlanmıştı.'
İtirafçı Gül: Yeşil öldürdü
cem_ersever
İtirafçı Muhsin Gül: Cem Ersever'i, Yeşil, itirafçı Alaattin Kanat, İbrahim Babat ile Hoca kod adlı kişiler öldürdü. Cem Ersever'in arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'u da aynı ekip öldürdü. Silahlarını Ankara Aydınlıkevler Semti'ndeki jandarma istihbaratına bıraktılar
1994 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin), 22 Temmuz 1994-16 Ağustos 1994 tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amirliği'nde verdiği ifadelerde Cem Ersever, cinayetine ilişkin şunları anlattı: 'Ankara Elmadağ ilçesi yakınlarında öldürülen Emekli Binbaşı: Ahmet Cem Ersever'i (Yeşil kod) Ahmet Demir, itirafçı (General Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) İbrahim Babat ile Hoca kod (ismi bilinmeyen) Antep şivesi ile konuşan gözlüklü 35 yaşlarında, kısa boylu şahısların öldürdüğünü, daha sonra Ersever'in arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'un da aynı şekilde öldürülmelerini müteakip, adı geçenlerin silahlarını Ankara Aydınlıkevler Semti'ndeki jandarma istihbaratına bıraktıklarını ve otobüsle gidecekleri yerlere gönderildiklerini...'
Dosya Meclis'e gönderilmedi
TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, faili meçhul cinayetler arasında gördüğü Cem Ersever cinayetini de araştırdı. Bu cinayete ilişkin dosya ve ilgili bilgileri savcılıklardan istedi. Fakat komisyon ne bilgiye ne de dosyalara ulaştı. 27 Aralık 1993 tarihli bir yazıyla, Cem Ersever'e ilişkin istenilen dosyalar hakkında bilgi veren Ankara DGM Savcısı Kemal Ayhan bu talebin rededildiğini belirterek, bu talebin Adalet Bakanlığı üzerinden istenmesini bildirdi. Komisyon ise, taleplere yanıt verilmemesini, komisyon raporununda eleştirerek Adalet Bakanlığı üzerinden gönderilmemesini eleştirdi. Komisyon raporda, 27 Aralık 1966 tarihli 26747 nolu Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunularak, 'Anayasa Mahkemesi'nin bu açık hükmü karşısında Cumhuriyet Savcılığı'nın Anayasa'nın hakimlerle ilgili hükümlerine atıfda bulunarak, TBMM'ye bilgi ve belge vermekten kaçınmasının hukuken mazur görülemeyeceği. Kaldı ki, Cumhuriyet savcılarının mevzuatımıza göre Adalet Bakanlığı'nın idaresi altında olduğu, komisyonumuzun TBMM tarafından verilen araştırma yetkisinin kullanıldığı'na dikkat çekildi.
Telefon polemik konusu oldu
Binbaşı Cem Ersever'in öldürülmesi sonrasında Ersever'e ait olduğu belirtilen 0522 216 74 57 nolu telefonda tartışma konusu haline geldi. Adnan Akfırat, 'Eşref Bitlis Suikasti' kitabında, 'Ersever'in ölümüne kadar kullandığı araç telefonuyla ilgili Ersever, Ankara'ya giderken telefonunu Neval Boz'a bırakmıştır. Hanefi Avcı bu telefonun Yeşil diye bilinen Mahmut Yıldırım'da kaldığını söylüyor. Dikkatleri cinayetin faili olarak Yeşil'in üzerine yöneltiyor. Devletin yeraltındaki güçlerinin ayrışmasında askerlerin safında kalan Yeşil'i zanlı göstererek Ersever cinayetinin failinin TSK olduğu kanısını yayıyor' diye yazıyor.
Telefon yeşil adına
Avcı'nın komisyonda gündeme getirdiği ve Ersever'e ait olduğunu söylediği telefonun Kemal Uzuner'e ait olduğu bilgisi ise, Teftiş Kurulu'ndan saklandı. İdil Cumhuriyet Savcılığı'nın 1998 yılında başlattığı soruşturmada, Hanefi Avcı'nın TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği bilgilerde yeralan 0522 216 74 57 NMT Mobil telefonun resmi sahiplerine ulaşıldı. Savcılığın başvurusu üzerine Türk Telekom konuya ilişkin yazıyı, 4 Ocak 1999 tarihinde İdil Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdi. Türk Telekom, bu numaranın ilk olarak 'Kemal Sadık Uzuner' adına tahsis edildiğini, 18 Ocak 1994'te abonenin isteği üzerine söz konusu telefonun 'Aksaray Mah. Pancarlık sok. no 20 Elazığ adresine kayıtlı Ahmet Demir' adına devir işleminin yapıldığı ve abonenin kayıtlardaki en son adresinin 'PK. 33 Elazığ' olduğu söz konusu NMT mobil telefonun 13 Kasım 1997'te borcundan dolayı iptal edildiğini belirtti. Haberleşme bilgilerine ilişkin yapılan konuşmaların ayrıntılarının 6 ay saklandığından borcundan dolayı iptal edilen telefona ait dokümanların gönderilemeyeceği vurgulandı. Türk Telekom tarafından İdil Savcılığı'na gönderilen Ahmet Demir'in kimlik bilgileri şöyle: 'Siverek Nüfus İdaresi'nden 11.08.1986 tarihli ve 2159 sayılı nüfus cüzdanına göre; Baba adı: Selahattin, Anne adı: Meryem, D. Yeri tarihi: Siverek 01.01.1950, Cilt: 025/01, Sh:62, Kütük:110, Nüfusa Kayıtlı olduğu il Ş.Urfa / İlçe: Siverek, Mah: Cumhuriyet.'
İZZET AYDIN

Hiç yorum yok: