13 Ocak 2011

Şemdin Sakık,Sırri Sakik,yesil...Kim ne dedi?

altDursun Ali Küçük/
ŞEMDİN SAKIK’A OPARASYON YAPILMADI
ŞEMDİN SAKIK DERİN DEVLETLE ANLAŞARAK TÜRKİYE’YE GELDİ.
Kamuoyu ve aşağı yukarı herkes kod adı Parmaksız Zeki olan Şemdin Sakık’ın Güney Kürdistan’da bir operasyonla getirildiğini sanır.
Oysa Şemdin Sakık eskiden beri ilişkisi olan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve derin devletle anlaşarak geldi.
Operasyon ve kaçırma süsü verilen olay ise kamuoyuna karşı yapıldı.

Şemdin Sakık, Abdullah Öcalan’ın sağ kolu ve PKK’ deki ikinci adam olarak yakalanmış gösterildi ve Şemdin olayı anlaşmalı olduğu halde halka karşı bir operasyona dönüştürüldü.
Şemdin’den hareketle PKK avı başlatıldı. Bakınız sizin ikinci adamınızı yakaladık, o zaman her birinizi ve birinci adamınızı da bu şekilde istersek getirebiliriz demeye getirdiler.

1998’de Türkiye’ye kendi isteğiyle gelen Şemdin Sakık, olayın geniş bir operasyona çevrileceğini ve kendisini bu tarzda geniş çaplı kullanacaklarının belki tam farkında değildir.
Türkiye’ye adım atar atmaz ve gözlerini açtığında hemen “hizmete hazırım” demişti.
Zaten kendisine söz verilmiş ve bu temelde hizmet etmeyegönüllü gelmişti. Kaçırma süsüne bir itirazı yoktu, ama sözlerini tutmayacaklarını bilmiyordu, verdikleri ve yaptığı, yapacağı hizmet karşılığında diğer itirafçılar gibi biraz yatıp çıkacağını sanıyordu.
O, hizmet için gerekeni yaptı.
Şemdin Sakık 1998 Murat operasyonunda aktif rol oynadı.
Şemdin Sakık ile birlikte TC tarafından tanınan Öcalan daha derin analizlerle iyice tanındı.
O’da Öcalan gibi ben olmazsam, Amed veya Kürdistan biter,yenilir kanısındaydı. Şahin Dönmez 1979 yılında Elazığ’da yakalandığında O’dakendisiyle birlikte işlerin biteceğini sanıyordu.
Şemdin Sakık’ın PKK ve özellikle gerillada önemli bir rol oynadığını inkar etmiyorum. TC’nin safına geçmesi bu gerçeği değiştirmez.
Fakat Şemdin Sakık, çeteci bir kişiliğe sahipti. Amed’deSuriye ve Lübnan pratiğini izleyerek onlarca beklide yüzlerce infaz yapmıştır.Bir çok yeni savaşçı ajandır denilerek katledilmiştir.
3.Kongreden sonra yıldızı parlayan biridir. Hogır, Kör Cemal vb çeteci pratiklerde bizzat bulunmuş ve böylelerinin mürididir. Çetecilere ve çete pratiği sergileyenleri Öcalan yönetime getirmiş ve bunlar eliyle büyümüşlerdir.
Şemdin Sakık bunlardan biridir.
1991 ve 1992 yılında Amed eyaletinde iki kez Yeşil(MahmutYıldırım) ile görüşmüştür. Bu ilişkileri o zamanki Cephe sorumlusu olan Çektar Amed yakından bilmektedir. Anlatmıştır ve tanıklığı vardır.
Amed ve sonrasında Zeki, Şemdin Sakık’ın yıldızı parlar. Ozaman her eyalette büyüme vardır. En çok büyüyen yerlerden biride Amed’dir. O zamanki gelişmeleri arkasına alarak, Şemdin’de Amed’de kendi vezirliğini ilan eder. 33 asker olayı yaşanır. Öcalan’ın eleştirileri 33 asker olayına değildir.
Şemdin Sakık, Öcalan’ı taklit ettiği için güç olmayaçalışır. Padişahların vezirleri olur. Öcalan vezirleri istemeyen bir padişahtır. Şemdin ve onun gibileri güç olmaya ve PKK içinde denge oluşturmaya başladığında asıl bu noktada eleştiri hedefi olurlar. Kim bunda ısrar ederse mutlaka gider.
Şemdin Sakık PKK’ de vezir olmak isterken rezil oldu. Bütün vezir olmak isteyenlerin sonu Şemdin Sakık gibi olmuştur.
33 asker olayından sonra Zeki bundan dolayı eleştirilmez, Amed eyaletindeki infaz ve benzer uygulamalardan dolayı yargılanmaz. Kendisine yöneltilen eleştiriler ciddi değildir. Nitekim Suriye’den yeniden neredeyse bütün kuzeyin komutanı olarak terfi edilir. Kuzeyi Serhat’tan başlayarak dolaştı. Her yerde gerillanın yükseliş dönemi1993’ten sonra inişe geçmişti.
Bu kez gelişmeler sağlamadan döndü. Diğer pratiklerde onunkinden farklı değildi.
Merkez karargah komutanı Fuat olduğu halde fiilen komutan olan Şemdin Sakık’tı. Fuat orada nal topluyordu. Buradaki pratik mercek altına alındı, eleştirilerin artması ile görevden alındı. Zapgros’ta Abbas sorumluydu, Şemdin orada da kontrolü sağlamaya çalışıyordu.
Bir toplantıda Abbas, Şemdin için “kafamızı aydınlatıyor”diyordu.
Cuma dışında Şemdin Sakık hemen önde olanların hepsini hedef yapmıştı. Bu konuda bir yol almıştı.
Şüphesiz onun örgüt ve gerilla içindeki bu çıkışlarını Öcalan benimseyemezdi. Şemdin Sakık giderek geniş bir kesimi karşısına aldı. Buradan görevden alınması ve Suriye’ye çekilip orada özeleştiriye alınması artık Şemdin Sakık’ın giderek sonunu yaklaştırıyordu.
Buradan deneme için ve çok riskli bir yer olan Akdeniz eyaletine görevlendirdi.  “Ankara’ya kadar giderim” deyip yola çıktı, operasyonlar karşısında tutunmayarak Suriye’sığındı.
Artık onun işi bitmişti. Merkez komitede olmasına rağmen bütün terfileri fiilen söküldü ve savaşçıların içine Öcalan tarafından verildi.Soruşturmadan sonra Gare’ye gönderildi.
Gare yönetimi eliyle Şemdin Sakık götürülmek isteniyordu.Orası biraz gevşek davranınca Şemdin Sakık buradan kaçarak KDP’ye sığındı ve Dohok’a yerleşti.
Şemdin Sakık ayrılmadan bitirilmişti. O anda onun kişiliğindeki biri KDP yakın olmasaydı, doğrudan TC’ye de gidebilirdi, bu ihtimal epeydir.
Kendine sevdalanan ve narsizme yönelen arkadaşlarını yemeye başlayan, yüksekten alçağa düştü mü neye uğrayacağını şaşırır.
Şemdin, bu tür şaşıranlardan biridir.
Öcalan’da alınıp TC’ye verildiğinde neye uğrayacağını şaşırmıştı. Kardeşi Mehmet bile Öcalan’a biraz tavır koy demiştir, ailesinin bu tür yakınmaları olmuştur. Bunları o zaman Avrupa’da sorumlu olan Rıza Altun’un anlatımlarıdır. Aynı Rıza Altun, Sabri’nin İmralıya götürüldüğünü ve Öcalan’ın ona “yenildik” dediğini belirtmiştir. Kardeşi Mehmet benzer bilgilere sahiptir. İkisi bu durumu bazı insanlara anlatmıştır. Umarız belki bir gün konuşurlar.
Kendini yüce görenler bir zaman gelir cüce olurlar.
Faşizmi ve soykırımı onaylayan Türkiye’nin Anayasa Mahkemeside yücedir. Yüce Divan ismi üzerinde yücedir.
Bir gün gelir bunlarda cüce olarak anılır.
Otoriter liderlerin sonra nasıl mahkum olduklarını ve yüceliklerinin bittiğine tarih tanıklık etmiştir.
Şemdin yüce değildi, ama yüce olmaya çalışıp, taklitlere girişiyordu. Böylelerinin mevkileri ve otoriteleri bittiğinde ne mal oldukları hemen ortaya çıkar.
İnişe geçip dibe vuran Şemdin, Güney Kürdistan’da kalamazdı.Orada kaldığı sürece Dohok’ta kalmayı tercih etti. Güneyde Türk MİT’inin ve Ergenekon ve JİTEM’in olduğunu ve oralarda yerlerinin ve faaliyetlerinin olduğunu herkes bilirdi. Şemdin’in bilmemesi mümkün değildir. O’da biliyordu.
ŞEMDİN TÜRKİYE’YE NASIL GELDİ?
Şemdin anlaşarak Türkiye’ye gelmiştir.
KDP tarafından kendisine komplo yapıldığı ve Türkiye’ye verildiği görüşü doğru değildir.
Şemdin’de TC’den gidip kendisini alan helikopterin KDP ile anlaşmalı olarak bu işi yaptığını söylemektedir. Yani orada kendisine yer olmadığını ve verilmediğini belirtmektedir.
Bu doğru değildir.
Olay saptırılmış ve psikolojik savaşa uygun tarzda ayarlanmıştır. Basına ve kamuoyuna öyle yansıtıldı ve Şemdin’de bu oyuna katıldı.
KDP, PKK ile savaştıkları dönemlerde bile yakaladıklarınıTürkiye’ye vermemiştir. Bazı vermeler olmuşsa nadir ve istisnadır. Ayrılan ve kaçanların çoğunu KDP alıp değerlendirmiştir. Yöneticilerde o alana gitmiştir, hiçbir yöneticiyi TC’ye teslim etmemiştir.
Eğer yükünü kaldırmayacak ve TC tarafından çok sıkıştırılırsa buradan git diyebilirler.
Şemdin Sakık Dohok’ta iken Yeşil ile görüşüyor. Muhtemelen başkaları ile de görüşüyor.
Yine Dohok’ta olduğu zaman Türkmen cephesi sorumlusu ile görüşmüştür. Bu durumu KDP’liler bilmektedir.
KDP’liler ve KDP, Şemdin’in Türkiye’ye verilmesi olayını hiçbir zaman kabul etmediler. KDP içinde bazıları ona tuzak kurarak verildiği görüşleri de yansımadı. Kısaca kabul etmediler.
KDP içinden bilgi veren önemli şahsiyetlerin söylediği şudur:
“ Biz Şemdin Sakık’ı Türkiye’ye vermedik. Anlaşmamız olmamıştır. Şemdin Sakık’ın Yeşil ile görüştüğünü ve Dohok’ta Türkmen temsilcisi ile görüştüğünü ve Türkiye adına Dohok’ta çalışanlarla anlaşarak gittiğini, operasyon diye bir şey olmadığını” belirtmektedirler.
Dohok’ta görüştüğü Türkmen temsilcisi MİT ve JİTEM bağlantılıdır. Onlarla ilişki içinde çalışmaktadır.
Şemdin Sakık ve Dozvan kod adlı kardeşi Arif Selahhatin’e görüşmeye gittikleri gün yolda helikopter gelip almaktadır.
Selahatin’de KDP politbürosundan bazıları ile görüşme randevusu olduğu belirtilmektedir. Randevuyu Şemdin Sabık mı talep etmiş, yoksa KDP politbürosundan mı kendisine randevu verilmiş bunu netleştiremedik. Net olan o gün politbüro ile görüşmek için randevu aldığıdır.
KDP politbürosu Selahattin’dedir.
Gideceği gün Dohok KDP’si kendisine koruma vereceklerini ve koruma vermek istediklerini belirtiyorlar.
Şemdin Sakık koruma verilmesini kabul etmiyor. Hatta onlara şu sözü söylüyor; “ben tutuklu muyum bana koruma veriyorsunuz.”
KDP, Şemdin’in kabul etmemesi üzerine koruma vermiyor. Şemdin Sakık ve kardeşi Arif kendi inisiyatifleri ile Selahattin’e gitmeyi tercih ediyorlar.
Bir taksi tutuyorlar. Taksi şoförü ve Şemdin ile kardeşi sadece arabadadır. Üç kişidirler.
Üç kişi olarak yola devam ederken ara yerlerde ve hiç kimsenin bulunmadığı bir arazide şoförden arabayı durdurmasını istiyorlar.Durdukları yer mola verilecek bir yer değil, yol üzerinde ne bir yerleşim yeri,ne de lokanta vb yerdir.
Şemdin Sakık, bizzat kendi ifadelerinde ihtiyaçlarını gidermek için şoförden arabayı durdurmalarını istediklerini, tam ihtiyacını giderirken veya hemen biraz sonrasında TC helikopterinin iniş yaptığını, silahlı adamların indiğini ve kendilerini alıp helikoptere bindirip Türkiye’ye kaçırdıklarını söylemektedir.
İhtiyaç molası verdikleri yer ıssızdır. Şemdin Sakık arabası seyir halinde iken durdurulmamıştır.
Yani Şemdin’in gelişinden dolayı yola pusu atılıp kesilmemiştir.
Ne TC askerleri ne KDP peşmergeleri yolu tutmamıştır. Bu anlamda yolda Şemdin’in geleceğini ve o saatte oradan geçeceğini bilen ve bundan hareketle yola herhangi bir yığınak yapılmamıştır.
Şemdin Sakık ihtiyaç için dışarı çıktığında ve hiç kimsenin olmadığı bir yerde helikopterle gelip kendilerini aldıklarını ve yapacakları bir şey olmadığını ifadelerinde belirtiyor.
Tamda ihtiyaç için şoföre dur dedikleri yere helikopterin iniş yapması tesadüfü değildir.
Şemdin Sakık, bir operasyonla yolda seyir halindeyken alınan bilgi sonucu kaçırılmak istense ve buda Şemdin’in söylediği gibi KDP ile anlaşmalı yapılıyorsa, uygun bir yerde yol kesmeleri mantıken en doğru olandır.Yol kesen TC askerleri Şemdin’i durdurur ve hazır olan helikopter iniş yaparak onu alır.
Kaçırılma veya operasyon denilen bu olay bir helikopter ile gerçekleştirilmiştir. Helikopter ile operasyon yapılsa istihbarat alarak Şemdin’in bindiği taksiyi durmaya mecbur ederler. Bunun içinde helikopter hemen geldiği gibi alamaz, bir süre Şemdin’in olduğu arabayı takibe alarak durmaya zorlar. Böyle bir durumda helikopter takibi olursa ses hemen duyulur.
Şemdin’nin söylediğini doğru kabul etsek bile, Şemdin’in nerede ve ne zaman ihtiyacı olacağını ve arabayı durduracağını onlar bilemez.
Zaten tam “dışarı çıkarken helikopter indi ve silahlı kişiler beni aldılar” getirdiler demesi kendisini ele veren noktalardan en önemlisidir. Bu durum, bilgi veren KDP’lilerin ‘anlaşarak gitti’ görüşünü doğrulamaktadır.
Şemdin Sakık’ın arabası şoförle birlikte üç kişidir. Şoför mola vermemiştir. İhtiyaç için kendileri bana göre anlaştıkları bir yerde arabayı durdurdular. Orada biraz beklerken, ilişkili oldukları ve helikopter hazır olduğu için hemen gelip Şemdin Sakık ve kardeşi Arif’i aldı.
Helikopterle bu hayali operasyonu gerçekleştiren ve helikopterde olan biri de Yeşil’dir.
Sözde operasyonu gerçekleştirenler ve Yeşil daha önce Şemdin’le görüşüyorlar.
Şemdin’i dönmesi için ikna ediyorlar. Hizmet etmeye ve itiraflar yapmaya ve onlarla çalışmaya hazırdır. Bunlarla birlikte biraz yatıp    diğer itirafçılar gibi çıkacağı sözü veriyorlar.
Şemdin Sakık, sonraki ifadelerinde “beni getiren ekip tasfiye edildi” diyor.
Bu doğrudur, onu getiren ekip ve Yeşil tasfiye edildi.
Ama onlar tasfiye olmadan da Şemdin’i kullandıkları, hizmete ve bütün itiraflarına rağmen kendisine idam cezası verdiler.
Şemdin Sakık’ın rahatsız olduğu tek nokta çok yatırılmış olması ve çok ceza verilmesidir. Hizmetlere ve itirafa rağmen itiraf yasası onun için işlemedi. Bir bakıma yöneticilere itiraf yasası işlemiyor. Sonradan çıkan yasa ile yöneticiler dışında bırakılmıştır.
Şemdin Sakık döneminde sanırım vardı ama ona kullanmadılar.Hafifletici nedenlerle cezasını bile indirmediler.
Yükseklerden inip alçağa düşmek ve karşı tarafın yüce alçağına sığınmanın sonu böyle olur.
Öcalan, 1999’dan sonra, sanırım 2000’de avukatlar aracılığıyla gönderdiği görüşme yazısında; “itiraf yasasında yaralanabilirim” demekteydi .Hatta cezaevindekilerde bu durumu değerlendirebilir diyordu.
Pişmanlık yasası çıktı, yöneticiler dışında tutuluyordu.Yasa istediği gibi çıkamamıştı.
Öcalan’a karşı operasyon yapıldı, öyle Türkiye’ye götürüldü.Şemdin Sakık yukarıda yazdığım gibi kendisine söz verilerek götürüldü.
İkisinin sorgu ifadelerine bakanlar olursa veya okuyanlar benzerliklerin epey olduğunu görebilir. Bana inanmıyorsanız okuyun. Kendinizkarar verin.
Hatta benzerlikten söz ettiğim için Öcalan’ı benimseyenler bana küfür edebilir. Küfürde ediyorsanız, kızıyorsanız, ama lütfen ilkin gidin okuyun doğru söylemiyorsam ve benzerlik bulmuyorsanız bana küfredebilirsiniz.
Bakın ikisi de Türkiye’ye ayak basar basmaz ilk sözleri;“hizmetinizdeyim”, “hizmete hazırım” olmuştur.
İkisi de sorguda bildiklerini anlatmıştır. Hatırlamadıklarım varsa daha sonra hatırlarsam anlatırım veya yazarım demiştir.
İkisi de subay veya generaller “bana söz verdiler, yapmadılar” duyguları içindeler ve bunu farklı biçimde açıkça belirtmişlerdir.
Şemdin Sakık örgütü yoktu, ayakta kalamazdı.
Öcalan’ı ne yazık ki, içine düştüğü duruma rağmen örgüt kurtarmıştır. Örgüt ve onun için mücadele edenler olmasaydı, acaba ne durumda olurdu, varın siz karar veriniz.
Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Ubeydullah kaçıp gidip Saddam’a sığındı. Babasını “diktatörlükle” suçladı. Kendisine göre istediklerini bulamayınca düşmanına sığınarak bunu elde  etmeye çalıştı, başaramadı.
Şemdin, itiraflarından sonra bütün konuşmaları, yazıları, kitapları Öcalan’a karşıdır. Öcalan’ın kendisini bitirdiğine inanıyor.
İnanıyorum ki, Şemdin beş paralık edilmeyip, idamın eşiğine getirilmeseydi, TC’ye sığınmazdı, anlaşıp teslim olmazdı. Şimdi PKK içinde veya farklı yerlerde olurdu.
Bu durumun görülmesinde yarar olduğunu sanıyorum.
Dursun Ali Küçük-19.12.2009
Link)))))))))

Öcalan sirri sakik icin ne demisti
Sırrı Sakık’ın İnşaat İşleri

Öcalan kendisinin orducu olmadığını, öyle anlaşılmamasını söyledikten sonra, Türkiye için asıl tehdidin yaşanan çatışmalar üzerinden politika yapan siyasiler olduğunu söylediği yazısında siyasiler ile orduyu şu sözler ile karşılaştırıyordu: “Biz bu orduyla amansız savaşan hareketiz. Ve her gün bizi güç dengesizliği içinde muazzam teknikle varmaya çalışıyor. Doğrudur, yüzyılın en büyük savaşını biz yürütüyoruz. Ama bu savaş, bu demagogların yarattığı çıkmazdan daha az felaketli değildir.” Öcalan, demagoglar dediği siyasilerin, savaştan daha tehlikeli olduğunu söylüyordu.
Öcalan, o gün (1998) var olan ordu konseptinin Doğan Güreş döneminden farklı olduğunu anlattıktan sonra, devlet içi çeteleşmenin Doğan Güreş-Tansu Çiller- Mehmet Ağar döneminde arttığını söyleyerek oldukça şaşırtıcı isimler veriyor. Yeniden Öcalan’ın yazısına dönelim. “Bu ekip, bütün Kürt  köylerinin boşaltılmasında, faili binlerce faili meçhul cinayetten sorumludur ve üst düzeyde planlanmıştır. Bu komplonun içinde bazı öğeler var. Ağar’lar bunun içinde, Sedat Bucak’lar bunun içinde. Şimdi Yeşil bunun içindedir. Yeşil,  93’te bu üçgende, Bingöl-Muş Diyarbakır üçgeninde faaliyet yürütüyor. Bu, o dönemin bütün faili meçhullerinin planlamasında ve bizzat gerçekleştirilmesinde çok etkili bir isimdir. Peki Yeşil kimdir? Yeşil denilen kişi, çok etkili bir taraf. Mesela Sakık’ı elde etmiş, korkutarak veya çıkar sunarak. Biz biliyoruz, ne kadar müteahhitlik verilmiş, ne kadar trilyon var. Mesela İbrahim Güçlü İsveç’tedir. Türkiye’ye gidecekmiş. Bu adam bir mülteciydi. Urfa’da GAP bölgesinde bir fabrika kuruyor. Bu para nereden geliyor? Bu aydın mıdır? Siyasetçi midir? Anlamak gerekir. Sakık’ın Ankara’da ne kadar müteahhitlik işleri olduğu biliniyor. Bu, milletvekilliğinden olmuştur. Bu çark nasıl dönüyor, nereden geliyor? Bunları halkın bilmesi gerekir. ”
Öcalan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile ilişkili olarak iki Kürt siyasetçinin ismini veriyor. Bunlardan biri Hak-Par yöneticisi ve Türkiye’nin federasyon olması için kampanya düzenleyen Kurd-Der’in kurucusu İbrahim Güçlü. Öcalan’ın Yeşil ile ilişkili olduğunu iddia ettiği diğer isim ise bugün DTP milletvekili olan Sırrı Sakık. Öcalan Sakık’ın Ankara’daki müteahhitlik işlerini Yeşil sayesinde aldığını söylüyor.

Mit`ci Mehmet Eymür ne demisti..
13 Ocak 1995
MİT Özel İstihbarat Dairesinde görevli iki muazzaf subay, 13 Ocak 1995 günü saat 16.30'da, yani iki İranlı'nın kaçırıldığı geceden bir gün önce Ankara 2.nci cadde 7.nci sokakta bulunan Cafe Violet'de YEŞİL ile buluştular. Görüşme yarım saat kadar sürdü.
Zaten, görüşmenin amacı, YEŞİL'e yapılacak aylık ödeme ile ilgiliydi. YEŞİL'e, 20 milyon TL. aylığını ödeyen görevliler, bir çay içip ayrıldılar.
15 Ocak 1995
YEŞİL ile bir sonraki görüşme, İki İranlı'nın kaçırılmasından sonra, 15 Ocak 1995 tarihinde, saat 19.00'da aynı yerde yapıldı. Görüşen görevliler aynı kişilerdi. Bu görüşme bir saat sürdü.
YEŞİL, 13 Ocak 1995 günü, görevli personelle buluştuktan sonra Sırrı SAKIK'a uğramıştı. SAKIK, o akşam davalarını yürüten avukatları akşam yemeğine davet etttiği için, YEŞİL ziyareti uzatmamıştı. 15 Ocak 1995 günü Sırrı SAKIK'ın bürosunda buluşmayı kararlaştırdılar.
YEŞİL, 15 Ocak günü Sırrı SAKIK ile bürosunda baş başa görüştü.

Sakık'ın Sorgu ve İşkence Korkusu
SAKIK, hayatından endişe ediyordu. YEŞİL'e, kendisini öldürmek için hapisten çıkarttıklarını, ölümden korkmadığını, ancak işkence ve sorguya dayanamayacağını, her an ölümü beklediğini, fakat kesinlikle sorguya gitmeyeceğini, hiç kimsenin kendisini yanlız olarak almasına rıza göstermeyeceğini, aldıkları zaman işkence göreceğini ve akabinde öldürüleceğini bildiğini, işkence görmeden ölüme razı olduğunu, gerekirse götürmek isteyenleri tahrik edip kendisini öldürmeleri için elinden geleni yapacağını, söylüyordu.

SAKIK, bir çok kişi gibi YEŞİL'i devletin kadrolu resmi bir görevlisi sanıyor, ona dert yanıyor, ondan yardım istiyordu.

Şemdin Sakık Teslim mi Olacak?

YEŞİL'in amacı başkaydı. YEŞİL, Şemdin SAKIK'ın, Aptullah ÖCALAN ile arasının bozulduğunu, bu nedenle gelip teslim olabileceğini düşünüyordu.

Böyle bir gelişme, PKK'da çözülmelere yol açabilirdi.

YEŞİL, Sırrı SAKIK'a, kendisini yetkili bazı kişilerle tanıştıracağına söz verdi. Ancak Sırrı, o şahıslara da televizyonlardaki gibi siyasi çözüm vs. tarzında konuşmalar yaptığı taktirde, bu hiç bir fayda sağlamayak, hem ona, hem de kendisine zarar verecekti.

Sırrı SAKIK, böyle bir görüşmeye hazırdı. Görüşmenin kendi bürosunda yapılmasını tercih ediyordu. Olmazsa, Büyük Ankara Oteli gibi bir otelde de görüşebilirdi.

Sırrı SAKIK bir oyuna gelmekten korkuyordu.

Ağabeyim Nerede?

YEŞİL'e memleketini çok sevdiğini, kan dökülmesini istemediğini, Avrupa'daki KUM - Kürdistan Ulusal Meclisi faaliyetine de karşı olduğunu, yurtdışına çıkmayı düşünmediğini belirtti.

Konuşma sırasında Sırrı, YEŞİL'e "Ağabeyimin nerede olduğunu biliyormusun?" diye sordu. Belirttiğine göre uzun süredir Şemdin SAKIK ile görüşmemişti. YEŞİL, Sırrı'nın samimi olduğuna inanmıyordu. "Sen nerede olduğunu daha iyi bilirsin" şeklinde soruya cevap verdi.

Görev ve Ceza

Sırrı SAKIK-YEŞİL görüşmesi sırasında konu, merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'a geldi. SAKIK, rahmetli ÖZAL'ın kendisini Abdullah ÖCALAN'la görüşmeye gönderdiğini, akabinde de bu sebeple mahkum edildiğini belirtti. Sırrı SAKIK, ÖZAL'ın normal kalp krizinden ölmediğine, MİT tarafından öldürtüldüğüne inanıyordu.

15 Ocak 1995 tarihindeki görüşmede YEŞİL, kendisiyle görüşen yöneticilerine Sırrı SAKIK konusunun dışında başka şeyler de bildirdi.

Yardımcı Unsurlar

YEŞİL'in Hollanda'da Enver TOPTAŞ isimli tanıdığı vardı. Yurt dışı faaliyetlerde yardımcı olabilirdi. İstendiği taktirde oraya bir görevli gönderilmesi mümkündü. Orada arkadaşlarının yanında barınma imkanı vardı.

YEŞİL, esas haberi sona bırakmıştı. Ancak o anda kendisi ile görüşenler, bu haberin sonradan çok önem kazanacağını bilmiyorlardı. Onun için anlatılanla yetinip, konuyu detaylandırmadılar.

Yeşil'e İki İranlı Ricası

Cahit diye bir kaçakçı vardı. YEŞİL'in geçmişte bununla irtibatı olmuştu. Bu şahsın, FE - Farma Tıp Malzeme AŞ. adında bir şirketi vardı. Bu şirketin hissadar veya yetkililerinden Nazım İSMAİLİ ve Efgar SİMİKO adlı iki İranlı kaybolmuştu. Bu konuda kendisini telefonla arayan şahıs, numarasını Cahit'ten aldığını söylemişti. YEŞİL, arayanın konuşmasından, bu iki İranlı'yı kendisinin kaçırdığını zannettiklerini anlamıştı. Zira arayan şahıs YEŞİL'e, "onlara bir şey olmasın, biz seni görürüz" demişti. YEŞİL, kendisine para gönderileceği için hiç sesini çıkartmamıştı.

Telefon görüşmesinden, Cahit'in şirketinin taşınacağını öğrenmişti. Eğer bu doğruysa mutlaka firmanın isminide değiştireceklerdi. Bu firmanın takibinde yarar vardı.
YEŞİL'le görüşen görevli memurlar, bu bilgileri aldıktan sonra saat 20. 00'de görüşme yerinden ayrıldılar.

Yasar kaya ne demisti?
YEŞİL İLE GÖRÜŞEN KÜRTLER VAR

-Mahmut Yıldırım, yani Yeşil’le hiç yolunuz kesişti mi?

Hiç kesişmedi. Ölüm listesinde adım ikinci sırdaydı. Yurtdışına çıkmasaydım beni öldüreceklerdi. Bana sorarsanız Ergenekon her dönem iktidardır. Bu açık bir şekilde gözüküyor. İş Fırat’ın ötesine geçmezse, 17 bin faili meçhul cinayetin failleri aydınlatılmazsa ülkede Ergenekon soruşturması yapıldı denilemez. Mehmet Sincar’ın katili bulunsun. Yaşar Kaya, Sürgündeki Kürt Parlamentosu’nu kurdu deniliyor. Peki, ben ne yapacaktım? Gidip parti kurdum. Gazetemi havaya uçurdular.

-Bunları devlet mi yaptı diyorsunuz?

Ankara’da politika yapamadığımız için Avrupa’da bu işe girdik. Bütün birimler bu işin içindeydi. JİTEM, bürokratlar, siyasiler, iş adamları…

-Yeşil’le görüşen Kürtler var mıydı?

Yeşil, Sırrı Sakık’ın Ankara’daki yazıhanesine iki-üç defa gidiyor. Sakık bundan kimseyi haberdar etmiyor. Bu adamların kirlilikleri ortada ve orada ne görüştüklerini bilemem.

-Kürtlerin Ergenekon’u yok mu?

Her dönemde Ergenekon’a uşaklık eden Kürtler var. Musa Anter’i Diyarbakır’da öldürdüler. Bize, sizi Diyarbakır’da da öldürürüz mesajı verdiler. Kanlı bir tarih içinde ne yaparsınız? Ben on tane ölümün üzerinden atladım.

-Size fiilî saldırı oldu mu?

Özel Timci “Biz Kaya’yı öldürecektik.” dedi. Tevfik Ağansoy, “Çakıcı bize direktif verdi, biz DEP’lilerin oturduğu kahve ve restoranları tespit ettik, sonra devlet vazgeçti.” dedi. Böyle bir ortamda demokrasiyi nasıl tesis edeceksiniz?

-Parlamento, Avrupa’dan yardım alıyor muydu?

Hiçbir devletten yardım almadık. DEP ile dayanışma bürosuyken Belçika’dan para isteme durumu vardı. Ben bunu istemedim. Kürtlerin bağışı oldu. Devlet bizimle zaman zaman resmî veya gayriresmî görüşmek istedi.

-DEP’in kapatılması sadece hukuki bir sorun muydu?

HEP’te vardım. DEP’te iki dönem genel başkanlık yaptım. Legal Kürt partilerini devlet benimsememiştir.

-DEP’te PKK’nın ağırlığı ne kadardı?

Kürtlerin legal partileri içinde DEP ayrı bir dönem yaşamıştır. DEP’in genel başkanı köşke üç defa çıkmıştır. Şimdikiler randevu bile alamıyorlar. DTP’nin kuruluşu ve isim babası ortadadır. En PKK’lı partidir. Etrafımdaki çember daralınca ben de yurtdışına çıktım. Cezaevine girseydim içeriden çıkamazdım. Gidişim ölümden korktuğum için değildi.

-PKK size baskı yapıyor muydu?

Ben kendi işimi yürütüyordum. Yoksa başka türlü olmazdı.

KÜÇÜK VE PERİNÇEK HER ZAMAN ERGENEKON’UN ADAMIYDI

-Türk solu ile bir dönem sıkı bir ilişkiniz var. Bu nasıl oldu?

Türk solu ile ilk tanışan Musa Anter’di. Ben 1958’de Türk solu ile tanıştım. Sol kültür almış birisiyim. Ama hiç yıldızım barışmadı. Türk solu, Kürt meselesini Kemalizm’in gözlüğüyle gördü. Benim onlarla işim olmadı, kavgalarım oldu. Birkaç yıldır yazdıklarıma tepki gösteriyorlar. Türk solu, Kemalizm’in bir başka versiyonudur.

-Yalçın Küçük, Doğu Perinçek gibi isimler Kürt meselesine bir değer kattılar mı?

Herkes Kürt meselesine burnunu soktu. Küçük, Mihri Belli, Perinçek… Perinçek, Kürtler dağda savaşsın, biz de Meclis’e gireriz diye hedeflemişti. Biz bu işi biliriz, kültür birikimimiz var havası vardı. AncakKürt pratiği böyle olmadığını gösterdi.

-Öcalan yakalandığında Yalçın Küçük yurtdışından Türkiye’ye geliyor. Bu bir tesadüf mü?

Bence görevini bitirdi ve geri döndü. İnsanlar sadece maaşlı polisler olmazlar. Devletin ideologları, durum tahlil eden kalemleri vardır. Yalçın Küçük görevini yaptı, sonra da Türkiye’ye döndü.

-‘İdeolojik fikirleri Küçük hazırladı, Öcalan uyguladı’ tezi doğru mu?

Durumlar aydınlanıyor, hiçbir şey gizli kalmaz. Kürt sorununa ilgi duyan, devletin görüşünü taşıyan birisinin Öcalan’la ilgilenmemesi mümkün değil. Öcalan, Şam’da, Türkiye’de, her yerde gözetim altındaydı.

-Yalçın Küçük, Öcalan’a suikast haberini gerçekten veriyor mu?

Sen kimsin ki başbakan sana söyleyecek, sen de Öcalan’a bildireceksin. Devletin adamısın sen. Bu telefon niye başkasına gitmiyor.

-Bu durumda Öcalan kimin adamı?

Bunu bilemem. Bazı şeyleri söylemek çok erken. Derin devlet Küçük’e haber veriyor. Küçük de “Ben gittim Kürtlerin oturduğu bir kahvede söyledim, onlar da Öcalan’a haber vermişler.” diyor. Yalan söylüyor, direkt telefon açıp söylemiş.

-Öcalan’ı nereye koymak gerekir?

Ergenekon’un ikinci iddianamesi tamamlandı. Bu iddianamede epey önemli belgeler var, önce bunları görmek lazım. Bu kadar geniş bir yelpazede bir parti örgütlemiş ve hareket yürütmüş. Bir şahsa şunun veya bunun adamıdır demek doğru değil. Bilinen bir şey var ki tarihte hiçbir şey gizli kalmaz. Böyle kesin bir hükme varmanız için elinizde belgeler olması lazım. Bekleyip görelim. Ama karışık ilişkiler var.

-PKK’nın derin yapısı yok mu?

PKK’nın Merkez Komitesi’nde Ergenekon var. Fakat bu iddia sadece söyleme dayanmamalı. Bunun için belgeye ihtiyaç var, ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri yurtiçi ve yurtdışında kurulmuş legal ve illegal bütün parti ve örgütlerde devletin adamları vardır. Bu İttihat ve Terakki öncesinden bugüne kadar devam edip gelmiştir. Yassıada’da bunların bir kısmı ortaya çıktı, daha geçenlerde 6-7 Eylül olaylarının başaktörü benim diyen Orhan Birgit’i zikredebiliriz.

-Doğu Perinçek de Yalçın Küçük gibi mi?

Bu konular müthiş derecede millete bıkkınlık verdi. Bunlar her zaman Ergenekon’un adamıydı. Perinçek 1950’den beri darbelerin içindedir. Ben bilinçli olarak Bekaa’ya gittim diyor. Bize düşmanlık yaptılar. Aydınlık’ı, Gündem’i batırmak için günlük yaptılar. Derin devletin Gündem’e karşı hamlesi Aydınlık’tı. Önce İsmail Beşikçi’ye, Musa Anter’e çattılar, sonra da benim üstüme geldiler.

-Kalemle mi geldiler?

Her türlü geldiler. Kalemle, tehditle, ölümle geldiler. Aydınlık Grubu hem tertipçi hem tetikçiydi. Aydınlık Grubu’nun geçmişi bellidir. Bunlar 1960’lı yıllardan bugüne kadar Bab-ı Âli’de cuntaların, komploların, provokasyonların merkezi olmuşlardır. Bugün de Ergenekon’un basın-yayın sözcüsü olarak itham ediliyorlar. Bu konuda başka bir şey söyleme gereği kalmamıştır. 


Semdin sakiki yakalayan timin basinda bulundugu iddia edilen Mithat isik albayin celiskili aciklamasi..

Özel Kuvvetler, PKK'nın iki numaralı ismi Şemdin Sakık ve kardeşini üç dakika içinde Erbil yolunda seri bir operasyonla yakaladı. Ve bir saat içinde helikopterle Silopi'ye getirildiler. Gözlerini kapatan bağ açıldığında operasyonu yöneten albay Mithat Işık karşılarındaydı..

13 Nisan 1998. Sabah saat 05.05'de albay Mithat Işık'ın odasının kapısı telsiz operatörü olan astsubay tarafından çalındı. Operatörün elinde bir mesaj vardı. Mesajda Sakık'ın yanındaki iki korumayla birlikte iki araçla evden ayrıldığı, onu izleyen ekibin takipte olduğu yazıyordu. 10 dakika sonra bir mesaj daha geldi. Mesaj, Sakık'ın iki araçla Dohuk'tan ayrılıp Erbil istikametine gittiğini, timin üç araçla takibe başladığını bildiriyordu. Alınan istihbarat doğru çıkmıştı. Artık Kuzey Irak'taki bütün Özel Kuvvetler Timleri telsizlerini susturmuş bekliyordu. Dohuk ile operasyon yapılacak nokta arasında iki saatlik mesafe vardı. Mithat Işık'ın hesaplarına göre, operasyon sabah 07.30'da başlayacak ve üç dakika sürecekti. Operasyon yapılacak nokta, güvenlik nedeniyle tenha oluyordu ve yol güvenliğinden sorumlu peşmergeler de o saatlerde kontrol noktalarındaki barakaların içinde oluyordu. Artık her an her şey olabilirdi. Işık, sabah helikopter pilotlarına hazır olmalarını emretti. Sakık PKK'dan kaçıp KDP'ye sığındıktan sonra kendisine Dohuk'ta zenginlerin kaldığı semtte lüks bir ev ve araç tahsis edildi. Türkiye'nin iade talebi de "tabanımıza anlatamayız" gerekçesiyle KDP tarafından reddedilmişti. Sakık'ı operasyonla yakalamak dışında bir seçeneği kalmayan Türkiye, bu iş için Işık ve ekibini görevlendirdi. Dohuk'ta Sakık'ı izleyen tim onun evden çıkışıyla harekete geçti. Üç araçla takip başladı.

VE OPERASYON BAŞLIYOR

Tim mensupları peşmerge kıyafetleri içerisindeydi. Saat 07.22'de operasyon noktasına yaklaşıldığında üç dakika sonra işaret verildi. Ve 07.25'te operasyon başladı. Birinci araç, süratle Sakık'ın aracını sollayıp, öndeki koruma aracının arasına girdi. Ardından hızını azaltarak koruma aracının Sakık'ın aracından uzaklaşmasını sağladı. Sonra ani bir hareketle direksiyonu sola kırıp, araçla yolu kapadı. Aynı anda arkadan gelen iki araç, Sakık'ın aracına yaklaştı. Araçlardan inen silahlı Özel Kuvvetler mensupları Sakık'ın aracını kuşattı. Bütün bu karmaşa içinde korkuya kapılan Sakık araçtan inip kaçmaya, elindeki tabancayla ateş etmeye çalıştı.

BİR ANDA M-16'LAR ONA ÇEVRİLDİ

Araçtan 5-6 metre uzaklaşmıştı ki "Sakık dur" sesiyle başını arkasına çevirip baktı. Kendisine dürbünlü M- 16 otomatik tüfeğiyle nişan alınmış bir adım daha atmaması için ikaz ediliyordu. Sakık o mesafeden M-16'nın kurşunlarından kurtulamayacağını iyi biliyordu. Tabancasını yere atıp teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştı. O sırada araçta bulunan Sakık'ın kardeşi Arif Sakık ve araç sürücüsü de direnmeden teslim olmuşlardı. Önden giden koruma aracındaki peşmergeler de film gibi gelişen operasyonu şaşkınlık içinde izliyordu. Kendilerine ikaz da bulununca onlar da direnmeden teslim olmuşlardı. Saat 07.30'a geldiğinde Işık'a gizli kodlu bir mesaj geldi. Mesaj, "Yarasa"dan yani operasyonu yapan timden geliyordu. Mesajın geldiği kişi ise "Atak" yani operasyon komutanı olan albay Işık'tı. İlk gelen mesajda 103 yazıyordu.

Şemdin Sakık'ı yakalayan komutan anlatıyor

24 Mayıs 1993'te Elazığ - Bingöl karayolunda askerlikleri bitip evlerine dönmek üzere yola çıkan 33 silahsız askerin infaz edilmesi emrini veren "Parmaksız Zeki" kod adlı Şemdin Sakık, Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait iki timin 13 Nisan 1998'deki "Yarasa Operasyonu" ile yakalanarak Diyarbakır'a getirildi. 1986'dan 1998'e kadar, 36 silahlı eyleme bizzat katılarak 84'ü asker, 134 kişinin öldürülmesinden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan PKK'nin iki numaralı isminin nasıl yakalandığı bir sır olarak saklandı. Terörle mücadelede kilometre taşlarından biri olan Sakık'ın yakalanışının perde arkasını, o operasyonun başındaki isim olan eski Özel Kuvvetler Alay Komutanı emekli kıdemli albay Mithat Işık, SABAH'a anlattı. Işık, Destek Yayınları'ndan çıkan ve Sakık'ın yakalandığı operasyonun kod adı olan "Yarasa Operasyonu" nun adını verdiği kitabında Sakık'ın yakalanışını ayrıntılarıyla anlatıyor. Şemdin Sakık, 1998'de Abdullah Öcalan'la ters düşerek PKK'dan ayrılarak Kuzey Irak'ta KDP'ye sığındı. Ancak bir süre sonra Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bir operasyonuyla kardeşi Arif Sakık'la birlikte yakalanarak Türkiye'ye getirildi. O dönem kimi iddialara göre, operasyonda Türk askerlerinin herhangi bir rolü olmamış, Sakık, peşmergeler tarafından Türkiye'ye verilmişti. Sakık ise kendisini yakalayanın "Yeşil" kod adıyla bilinen Mahmut Yıldırım olduğunu iddia etmişti. Mithat Işık, başında olduğu "Bordo Bereliler"in gerçekleştirdiği operasyonu, bugüne kadar hiç çıkmayan fotoğrafları ve belgeleriyle açıklıyor. 

Dokuz yıldır bekleyen fotoğraflar

Sakıkların yakalandığı sırada sağ salim getirildiğinin delili olarak fotoğraflar çekildi. Bir kısmı Genelkurmay'a gönderildi. Ancak çekilenler sadece bunlar değildi. O gün bu olaya şahit olan görevliler az sayıda olsa da tanık oldukları bu tarihi olayla ilgili kendileri için hatıra fotoğrafı çekmişti. Operasyonun mimarı Işık da fotoğraflardan aldı. İşte o gün çekilen bu fotoğraflar bugün operasyonun perde arkasını aydınlatıyor. Genelkurmay o günkü konjonktür gereği elindeki fotoğrafları yayımlamadı. Disiplinin çok sıkı olduğu TSK'da herhangi bir askerin fotoğrafları yayımlamasına imkan yoktu. Ancak emekli olan Işık, emir komuta zincirinden çıktığı için yazdığı kitap ile olayın perde arkasını anlatmakla kalmadı, fotoğrafları da yayımladı.  

İlk mesaj: Paketlendi İkincisi: Rota Silopi

Daha önce hangi mesajın ne anlama geleceği belirlenmişti. Belirlenen şifreye göre 103'ün anlamı "hedef alındı" idi. Üç dakika sonra iki ayrı mesaj daha geldi Mesajda 106 ve 107 yazıyordu. Bunlar "hedef paketlendi" ikincisi ise "tahliye noktasına intikal başladı, helikopterler gelsin" idi. Işık'ın talimatıyla helikopterler 07.35'de kalkarak Kuzey Irak yönüne uçtu. Bir süre sonra yeni gelen iki ayrı mesajda 108 ve 110 yazıyordu. Yani bunların anlamı "tahliye başladı" "rota Silopi" demekti. Operasyon neredeyse planlandığı gibi üç dakika da bitirilmişti. Işık, helikopterlerin ineceği anı büyük bir heyecanla bekliyordu. Tarihler 13 Nisan 1998'i saatler ise sabah 08.25'i gösterdiğinde iki kara şahin, Silopi'deki karargahın önüne peş peşe indi. Birinci helikopterden 'paketlenmiş' halde Sakık indirildi. Onun dışında Arif Sakık ve koruma görevi yapan iki peşmerge de getirilmişti. Araç sürücüsü ise bırakılmıştı. Sakık, kendisi için hazırlanan odaya getirilerek elleri bağlı olarak bir ranzaya yatırıldı. Kardeşi ise bir başka odadaydı. Bir süre sonra Sakık'ın gözleri açıldı. Karşından albay Mithat Işık vardı. Yıllarca pek çok silah arkadaşını şehit eden Sakık şimdi Işık'ın önündeydi. 

Semdin sakikìn agzindan yakalanmasinin hikayesi 
Şemdin Sakık: Beni Yeşil yakaladı
Hürriyet 14 Haziran 2006

Kuzey Irak'ta 1998 yılında yakalanarak, Türkiye'ye getirilen terör örgütü PKK'nın bir dönem 2 numaralı ismi Şemdin Sakık, yazdığı kitabında kendisini yakalayan grubun başında 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ı ima ettiği öne sürüldü.
Ferit ASLAN'ın haberi

Genelkurmay'a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı timler tarafından 8 yıl önce yakalanarak Türkiye'ye getirilen ve yargılandığı Diyarbakır'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan "Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık'ın adı, 'Andıç olayı' ile yeniden gündeme geldi.

Bir gazetede röportajı yayınlanan Sakık'ın avukatlarından Vedat Erten, müvekkilinin 16 Mayıs 2001 tarihinde Malatya'da düşen askeri askeri uçağa ilişkin kendisine, "Beni Irak'tan getirenleri götürdüler. Beni Irak'tan Türkiye'ye getirenler bu uçaktaydı. Ve içlerinde Yeşil de vardı" dediğini öne sürdü.

Şemdin Sakık, düşen uçakta olduğunu iddia ettiği Yeşil'in adını 2005 yılında Tuncer Günay tarafından kaleme alınarak piyasaya sürülen 'Şemdin Sakık'tan mektuplar' adlı kitabında yazmazken, kendisini yakalayan kişi olarak isim vermeden 'Yeşil'i tarif etti.

SAKIK YAKALANMA ANINI ANLATTI

Şemdin Sakık, hapishanede görüştüğü arkadaşlarına kendisini Kuzey Irak'taki Duhok kenti yakınlarında 13 Nisan 1998 tarihinde başına silah dayayarak yakalayan kişinin 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu söylediği öne sürüldü.

'Şemdin Sakık'tan mektuplar' adlı kitapta Sakık, Kuzey Irak'ta nasıl yakalandığını şöyle anlattı:

"Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) Duhok temsilcisi, kaldığımız eve gelerek Mesut Barzani'nin Erbil'de benimle görüşeceğini söyledi. Kapıda duran cipe bindik, Erbil'e doğru hareket ettik. Bir süre gittikten sonra bindiğimiz araç, ovanın ortasında durdu. Peşmergeye niye durduğumuzu sordum, bana motorun hava yaptığını söyledi. Fırsattan istifade 'küçük bir su dökeyim' diyerek arabadan inip biraz uzaklaştım. Bu arada yoldan geçen bir araba, arabamızın arkasında durdu. İçinden 5 kişi çıktı. 2'si bana doğru gelirken, diğer 3'ü arabaya gitti. Bize yardımcı olmak için geldiklerini düşünerek tepkisiz kaldım. Tam bu esnada tanıdığım bir yüz tepemde durmuş tabancasını kafama dayatmış 'Korkma seni öldürmeyeceğiz' diyor. Tabancama uzandım, kılıfından çeker çekmez başıma aldığım bir darbeyle yere yığıldım. Bir başkası gelip bana iğne yaptıktan sonra sürükleyip arabaya götürdüler. Kardeşimi de getirip cenaze gibi arabaya attılar."

Şemdin Sakık kitabın devamında, halen aranan ve yaşayıp- yaşamadığı bilinmeyen 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ı isim vermeden tarif etti. Sakık, "Gazetelerde, televizyon ekranlarında çokça gördüğüm yüzü tanımış, KDP'nin bizi Erbil'e gönderirken güvenlik vermemesini de gözönünde bulundurarak Türkiye'ye verildiğimizi anlamıştım. Tabii ki Türkiye'ye götürülmekten korkmuştum ama meşru olmayan o tanıdık yüz beni çok daha fazla korkutmuştu. Sorgudan geçirip ikimizi de öldürüp bir köşeye atacakları kaygısı içindeydim" dedi.'

"YILLARCA KAÇTIĞIM HELİKOPTERE BİNİNCE RAHATLADIM"

Şemdin Sakık kitapta, yakalanmasından yarım saat yol aldıktan sonra 18 yıl boyunca sürekli kaçtıkları helikoptere bindirildiklerini belirterek, "Ne gariptir ki ilk kez helikopterden korkmamıştım. Hatta arabadan indirilip helikoptere bindirildiğim için bir parça rahatlamıştım. 'Beni öldürmek için götürselerdi herkesin gözü önünde helikoptere bindirmezlerdi' gibi bir sonuç çıkardım. 'İşin içinde gayrimeşru bir eyler olsa bile resmi görevlilerde var ki helikoptere bindirdiler' diye düşündüm" diye devam etti.

Şemdin Sakık'ın kitabında 'Meşru olmayan tanıdık yüz' olarak nitelendirdiği dediği kişinin adını E tipi cezaevindeki arkadaşlarına 'Yeşil' olarak söylediği öne sürüldü. Adının açıklanmasını istemeyen ve Sakık ile görüşen bir hapishane arkadaşı, "Sakık, bana kendisini yakalayıp Türkiye'ye getirin ekipte Yeşil olduğunu söyledi. Kitabında da zaten tarif etmiş kendisini. Düşen uçak ile ilgili söyledikleri doğrudur" iddiasında bulundu.

İtirafçı Aygan: Temizöz, Sakık'la gizlice görüşüyordu

Ferhat ÜNLÜ
PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan, ölüm kuyuları ile bağlantılı olarak tutuklanan Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün Şemdin Sakık'la Diyarbakır'da sorgu dışında gizlice pek çok kez görüştüğünü öne sürdü.

Aygan, Almanya'da yayınlanan "Ateş Çemberi" adlı kitabında, "Şemdin Sakık'ın Kürdistan'da yakalanıp Diyarbakır'a getirilmesi Temizöz'ün işine yaramıştı. Haftada bir iki kez 'Şemo' cezaevinden çıkarılıp, Saraykapı'ya getiriliyor ve kapalı kapılar ardında gizlice görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmelere Abdülhekim Güven de dahil ediliyordu" diyor. Albay Temizöz'ün Abdullah Öcalan'ı ve Şemdin Sakık'ı sorgulayan ekipte yer aldığı belirtilirken itirafçı Aygan, Cizre'deki faili meçhullerle ilgili de şöyle diyor: "Kaybedilen insanların akıbetinin yüzde 90'ının bu kişi ve emrinde çalıştırdığı kontra timinin sorumlu olduğundan adım gibi eminim." 

Semdin sakik aygan`ne cevap vermisti?
PKK'nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık, faili meçhul cinayetlerle ilgisi olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Albay Cemal Temizöz'ün daha önce kendisi ile cezaevinde görüştüğünü iddia etti. Sakık, kişisel internet sitesinde Temizöz'ün kendisiyle yaptığı görüşmelerin detaylarını açıkladı. Sakık, "Evet, Cemal Temizöz benimle görüştü.

Jandarma istihbaratta değil, cezaevinde benimle görüştü. Hem de üç kez beni ziyaret etti." dedi. Sakık'ın açıklamalarına göre, ilk ziyarette Temizöz kendisine, "Şerefim üzerine yemin ederim ki, (Öcalan'ın) söylemediği hiçbir şey kalmadı. Kasetleri elimizde. O kasetleri yayınlarsak, bütün Kürtler o adamın yüzüne tükürmek için sıraya girecekler." diyor. İkinci görüşmede ise Temizöz, Sakık'a "Sorguladığımız Hizbullah militanları Antep'te ağabeyini vurduklarını itiraf ettiler. Herhalde bundan sonra 'devlet yaptı' demekten vazgeçeceksin." ifadesini kullanıyor. Sakık da "O çete de zaten sizin eseriniz değil mi?" şeklinde cevap vermiş. Son görüşmede ise Temizöz, Öcalan'ın Nasır'ı (Faruk Bozkurt) tasfiye edip edemeyeceğini soruyor. Sakık, "O istediğini tasfiye ettirebilir. Beni bile tasfiye etmeyi planladı." diyor.







 

Hiç yorum yok: