4 Ocak 2011

Güneydoğu Ergenekon`u -4-

Güneydoğu Ergenekon`u (4):
İşaret `itirafçı komutanlar`dan
Onlar, Aygan`ın sözünü ettiği itirafçıları yıllar önce pek çok `kayıp` öyküsünün aktörü olarak tanımışlardı. Her biri `son`u olmayan öykülerinde farklı bir isimden söz ediyor; `komutan`ın yanına `Berdan`ı, `Hakim`i ekleyerek...
Bölge halkı üzerinde sadece isimlerinin bile korku yaratmaya yettiği itirafçılar, mağdurların ifadelerine yeni yeni yansımaya başlasa da Abdülkadir Aygan bazılarını gayet iyi tanıyordu. Aygan, bu isimlere ilişkin 2004`te bilgi verirken, itirafçı ve askerlerden oluşan timlerin faaliyetlerine de ışık tutuyordu: `Aslen Cizre`li olan itirafçı Abdülhakim Güven, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi`nden bırakıldıktan sonra Cizre`de Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz`ün emrine girdi.
Ve Adem Yakın, Hıdır Altuğ, Berces Ergin, Hüseyin Bülbül, Sefer Bildik gibi itirafçı ve uzman çavuşlardan oluşan bir ekip kuruldu. Bunlar o yörede Cizre Jandarma İlçe Komutanlığı emrinde çalışan kişilerdi. Resmi olmamasına rağmen o zaman yüzbaşı olan, sonra da JİTEM Komutanı olan ilçe komutanı Cemal Temizöz, bunların yanına iki üç tane de uzman çavuş vermişti. Onlar da sivil giyimliydi. O bölgede terör estiriyorlardı.`
`Berdan` alıp götürdü
Kimilerinin `sözde itirafçı` diye nitelendirdiği Aygan`ın açıklamalarını doğrulayan bir örnek de Reşit Acar`ın anlattığı kardeşi Mehmet Acar`ın 1994`teki kayboluş öyküsü.
`Şubat ayıydı. Abdülhakim Güven, `Berdan` ve `Hakim` kod adlı itirafçılarla, bir sivil daha, üç kişi Toros marka beyaz bir binek arabayla köye geldiler. Abdülhakim Güven o zaman bıyıklıydı. Sonra gördüğümde bıyığını kesmişti. Orta boylu, beyaz tenli, koyu renk saçlı biri. Berdan esmer, kıvırcık saçlıydı. İkindi vakti geldiler. İfadesini alacağız diye, İlçe Jandarma`ya götürdüler.`
Reşit Acar, kardeşinin alınması üzerine korucubaşına gidip, `hatır` için aracı olmasını ister. Mehmet bırakılır ama bir hafta geçmeden aynı ekip tekrar gelir. Köy yolunda duran arabadan Bedran inip Mehmet`i çağırır.
`Giderken kardeşim bana `Eğer iki gün içinde dönmezsem beni sorun` dedi. İki gün bekledik, gelmeyince yine korucubaşı Demir`e gittim. `Eve gidin` dedi. Baktık yardım etmeyecek, jandarma komutanlığına gittik, `Buraya geldi ama bıraktık` dediler.`
Reşit Acar, kardeşinin örgüte yardım yataklıkla suçlandığını, altı ay cezaevinde yatttığını da aktardıktan sonra şu ayrıntıyı veriyor: `O dönemde Abdülhakim Güven de cezaevindeydi. Kardeşimi oradan tanıyordu. Bugüne kadar hiç savcılığa başvurmadık. Zaten sonuç alınmıyordu.`
`Anladım. Babam gitti...`
Kavallı Köyü muhtarı olan Yusuf Kalenderoğlu, 22.02.1995`te işleri için Silopi`ye gider. Dönemin kaymakamı ile görüştükten sonra, akrabaları Ahmet Dansık ve babası Mehmet Dansık`ın aracıyla köye dönmek üzere yola çıkarlar. Şahin Kalenderoğlu babasının görüldüğü son noktayı ayrıntıları ile anlatıyor:
`O hafta JİTEM elemanları sivil araçlarla arama noktaları kurmuşlardı. Beyaz ve siyah iki Toros arabaları vardı. Ortaköy ile BOTAŞ`ın bitişiğindeki Selebiye mezrası yolu ve Kavallı Köyü yolunda kimlik kontrolü yapılıyordu. Biz o zaman anlamıştık birilerini alacaklarını. Babamlar, Selebiye mezrasından Kavallı`ya giden yolda, BOTAŞ`taki askeri noktada alınıyorlar.
O zaman `Muhtar Ali` diye bilinen JİTEM binbaşısı, Silopi İlçe Jandarma Komutanı Abdullah Üsteğmen, `Cengiz` kod adlı Mahmut, Uzman Çavuş Özcan, Bekir Üsteğmen, Ali Binbaşı`nın emrinde çalışıyorlardı.
1993-95 arasında bunlar faaliyetteydi. Bizim köy, ilçe jandarma komutanlığına bağlıydı. Babamlar o akşam gelmedi. Sabah Silopi`de herkesi aradık. En son görenler `Eve geliyordu` deyince, ben anladım. Babam gitti...`
`Siz götürdünüz dedim`
Savcıya, emniyete, kaymakama çıkarlar. Hepsinden `Bizde yok` yanıtı alınca bu kez toplu olarak ilçe jandarmaya giderler. Şahin Kalenderoğlu, bu kez açıkça İlçe Jandarma Komutanı Abdullah üsteğmene `Siz götürdünüz. O siyah, beyaz taksiler kimin, nasıl kimlik kontrolü yapıyorlar` der ama yanıt değişmez: `Bizim sivil ekiplerimiz yok.` Bu sözü duyan `Mahmut` adlı itirafçı Şahin Kalenderoğlu`yu bir süre rahatsız etse de, babasının peşini bırakmaya niyeti yoktur.
`İki gün sonra Diyarbakır`a Hasan Kondakçı Paşa`nın yanına gittim. Diyarbakır Asayiş Komutanıydı. Alay komutanı da Mete Sayar`dı. Kondakçı Paşa bana, `Ben de arıyorum, acaba PKK dağa mı götürdü` dedi. Ben de `PKK BOTAŞ`la Silopi arasında nasıl götürecek` dedim.`
Bütün uğraşılarına rağmen Şahin Kalenderoğlu tam 14 yıldır babasının izine ulaşamadı.
Hindi götürdüler, dönmediler
Zınar Fındık`ın savcılığa verdiği dilekçe pek çoğu gibi iki satırlık. Oysa babası Mehmet Fındık ve amcaoğlu Ömer Fındık`ın kayboluş öyküsü `pes` dedirtecek cinsten. İşte oğlu Zınar Fındık`ın ağzından bir yılbaşı ziyaretinin hiç bitmeyecek bir kabusa dönüşmesinin öyküsü:
`31 Aralık 1995`te muhtar olan abimi Silopi Jandarma Komutanlığı`ndan arıyorlar. `Yılbaşı için bize birkaç tane hindi getirin` diyorlar. Silopi Jandarma Komutanlığı, BOTAŞ Jandarma Karakolu, İlçe Emniyet Müdürlüğü`ne vermek için sekiz-dokuz tane hindi koyuyorlar arabaya. Akşam geri gelmediler. O zamanlar akşam dışarı çıkmazdık. Hava kararıp eve gelmeyince endişelenmeye başladık. Üç araba dolusu insan İlçe Jandarma Komutanlığı`na gittik. `Evet geldiler ama buradan emniyete gittiler` dediler. Emniyete gittik, onlar da 10-15 dakika önce çıktıklarını söyledi. Belki köye dönmüşlerdir diye köye gittik, kimse gelmemiş. Yeniden jandarmaya, emniyete gittik `Haberimiz yok` dediler. Görenlerin anlattığına göre, önce babam girmiş emniyete. O çıkmayınca Ömer gitmiş sormaya ama o da çıkmamış. Sabah emniyet müdürlüğüne gittiğimizde, götürdükleri hindiler hâlâ emniyetin bahçesindeydi. Silopi Jandarma Komutanı Halil Yüzbaşı`ydı. Onlar misafirliğe gitmişlerdi, ama iki kurum arasında kayboldular. Dönemin emniyet müdürü ile Halil Yüzbaşı`nın ifadesinin alınmasını istiyoruz.`

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bunlar doğrudur ama şuvar bunları kım aldı kım öldürdü madem bılıyordunuz neden aldıkları yere tekrar tekrar gıdıp soruyordunuz.neden sılahlanıp o karakolu o beyaz toros arabaları o jandarma karakolunu taramıyor bombalamıyordunuz canınız gıttı neyı bekledınız bır kaç kısının daha ölmesınımı bekledınız.neden o komutanların kafasına sıkmıyordunuz.neden kaldıkları lojmanları çocuklarıyla bırlıkte patlatmadınız adres bellı kışı bellı.düşman bellı neden ayaklanmadınız hep bırlıkte kayıp edecek neyınız kalmıştı beş on dönüm arazıyımı düşündünüz.kımlık kotrolünü sız yapacaktınız o köye o ilçeye o aracları sokmayacaktınız.toprağına gelmış senın coğrafyanda senı çocuğunu karının gözlerı önünde alıyo soyduruyor işkence yapıyor sorada bız yapmadık dıyor öylemı.it itin kuyruğuna basarmı.sen gıtmişsin iti itten soruyorsun.aklınız olsaydı bu kadar kayıp vermezdınız benım babamı alacak karakol sorada bız aldık on dakka önce bıraktık dıyecek öylemı.o karakola ben yasama hakkı verırmıydım ben olsaydım içindekılerı hepısını temızlerdım.ne pahasına olursa olsun babama karsılık 100 kışıyı temızlerdım.bunlar kanla beslenen yarasalar.kürtmüş türkmüş lan lawuklar kürtler afrıkadan gelıp peraşutla mı ındıler o topraklara bu ülke senın olduğu kadar onundurda o kımlığı tasıyan herkesındır bu ülke.bır sana bır bana yada ıkı sana ıkı bana en güzelıde hepımıze bu dünya sanada yeter banada yeter herkese yeter ergenekonsuz ve jıtemsız bır yasam dıleğıyle hoşçakalın.