4 Ocak 2011

Güneydoğu Ergenekon`u-3-

Güneydoğu Ergenekon`u (3):
Gözleri `özde` itirafçılarda
Tanıklar konuştukça JİTEM elemanlarından yepyeni isimler de kayıtlara girmeye başladı. `Sözde` itirafçı Aygan yurtdışına kaçtı ama Abdülhakim Güven, Adem Yakın gibi `özde` itirafçılar hâlâ bölgede kol geziyor.
`Haziran falandı. Cem Ersever görüşmeye geldi. Altı ay sonra abim kayboldu.`
`Askeri birliğin içinde kamuoyunda itirafçı olarak bilinen Abdülhakim Güven, `Bedran` kod adlı Adem Yakın ve Beşir vardı.`
`Dört ay sonra Botaş yakınlarındaki kuyuda cesetler bulundu.`
Mağdurların her biri, asker-polis-itirafçı üçlemesinin bir başka boyutunu tanımlıyor, yıllarca süren dehşeti `ete kemiğe büründürüyor`, kanlı bir tarihin yakın tanıkları olarak belki de geleceğe yön veriyorlar.

Cem Ersever işbirliğine zorladı
Yıllar sonra resmi kayıtlarda yerini alan ifade sahiplerinden Doktor Sabri Soysal, 1995 yılından beri kayıp olan abisi Süleyman Soysal`ın öyküsüne, neredeyse bir kayıp `klişesi` ile başlıyor: `Alışveriş için Özgenköy`den Silopi`ye gitmiş. Öğleden sonra dönmüş. Döndükten hemen sonra bir telefon gelmiş. Yengemin anlatımına göre `Benim acil bir işim çıktı. Silopi`ye geri gidiyorum` deyip çıkmış.`
Süleyman Soysal`ın en son görüldüğü yer Çimen tesislerinin yakını, tarih ise aralık ayının 29`udur. Tanınmış isimlerdendir. Kullandığı otomobilin markası Mercedes olduğu için gözden kaçması zor biridir. Görgü tanıklarına göre, Silopi`den köye dönerken Çimen tesisleri civarında durdurulur. Durduranlar ise beyaz Toros`la mavi renkli iki otomobildir.
Beyaz Toros durdurdu
`Biri kardeşimin yanına biniyor. Ve iki araç aralarına abimin arabasını alarak, kilise mevkiinde, bugünkü un fabrikasının yolu üzerinde güneye doğru ilerliyorlar. Ertesi gün Başköy`den arabanın bulunduğu haberi geldi.`
O sıralarda Mersin`de görev yapan Sabri Soysal, köye iki kez gelir. Ve her iki gelişinde de beklenmedik biçimde yaşamının en önemli iki anına tanık olur. İlki; komutan Cem Ersever`le tanışması, ikincisi ise abisinin kaybolmasıdır.
`Sanırım haziran ayıydı. Ersever abimle görüşmeye iki siville geldi. Birlikte oturduk, sohbet ettiler. Abime `Sen sevilen birisin, devlete yardımcı olman lazım` dedi. Abim de `biz zaten karşıt bir şey yapmamışız` diye cevap verdi. Ersever, `bize yardımcı olursan, her tür sorununu çözeriz` gibi sözler etti. Sonra da abimle yalnız konuşmak istedi. Onlar gidince abime ne istediğini sordum. `Benim resmen muhbirlik yapmamı istiyor. Yapmazsam sıkıntı çekeceğimi söylüyor` dedi. Abim kabul etmediğini söyledi.`
Eşimin yüzünün yarısı yoktu
Leyla Aybı`nın eşi Damlaca Köyü`nde orman işçisidir. 1993 yılı kış aylarında `Tansu Çiller`in özel timi bastı` diye söze girer Aybı. Eşi İbrahim Aybı`yla birlikte, Raşit Direkçi, Mahmut Çevik, Şehmus Çevik ve Derviş Geyaş`ı alıp götürürler. Hemen ardından silah sesleri gelir. Koşarak sesin geldiği yere gittiklerinde gördükleri manzara şudur:
`Hepsinin cesedi paramparçaydı. Eşimin yanına eğildim ki yüzünün yarısı yoktu. Üstümüzde ise bir askeri helikopter çok alçaktan tur attı. Ben bu sırada ellerimle onun başından akan kanları toplamaya çalışıyordum. Kocamı sırtlayıp köye getirdim. Köydeki mezarlığa gömdük. Mezarlığı gösterebilirim. İlk kez başvuruyorum.`
`Çok ceset vardı, hepsini çıkaramadık`
Mehmet Ömeroğlu(Soyadını daha sonra değiştirmiş) ve Ahmet Şayık, otomobilleri ile birlikte Habur Sınır Kapısı`na gider, bir daha dönmezler. En son görüldükleri yer, Horoz nakliyatın bulunduğu, Habur- Haçkonaklama arasındaki mevkide kurulu arama noktasıdır. Gözaltına alındığını gören şoförler haber verince, savcılığa, emniyete, jandarmaya giderler ama yanıt değişmez: `Bizde yok.`
Araç üç gün sonra Çukurca Köyü`nün yakınında yanmış halde bulunur. Kardeşi Salih Tayboğa, 1994 yılında kaybolan kardeşini dört ay sonra bir kuyudan çıkarır: `Botaş karakolunu geçince Sinan lokantasının yanındaki kuyuda cenazeler olduğunu duyduk. Onu da şöyle öğrendik: Kumçatı`dan kaçırılıp öldürüldükten sonra kuyuya atılanlardan biri Korucubaşı Osman Demir`in yeğeniydi. Araya hatırlı kişileri sokmuş ve cenazenin yerini bulmuştu. Belediye ekipleriyle kuyudan üç ceset çıkardık. Tanınmaz haldelerdi. Suyun içinde çürümüşlerdi. Savcı da vardı. Sonra Başköy`de Silopi mezarlığına defnettik. Kimlikleri tespit edilemedi.`
Üç itirafçı, bir komutan
İzzet Padır`ın 1994 yılının haziran ayında Üçağaç Köyü, Zıristan mezrasından alınışını oğlu Harun Padır`ın ağzından aynen aktarıyoruz: `Askeri birlik köyü sardı. Köylüleri toplayıp, kimlik kontrolü yaptı.
Birliğin içinde itirafçılar Abdülhakim Güven, Bedran kod adlı Adem Yakın ve Beşir de vardı. Köyden, İzzet Padır, Abdullah Özdemir`le beni aldılar. Beni o gece bıraktılar. `Diğerlerini sonra bırakacağız` dediler. Daha sonra yaptığımız başvuru üzerine savcılık, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı ile yazıştı. Komutan Cemal Temizöz`dü. Temizöz, `şahısları aldık ama bıraktık` demiş. Adı geçen itirafçılarla Cemal Temizöz`ün sorumlu olduklarına inanıyoruz.`

Hiç yorum yok: