29 Kasım 2010

FAİLİ MEÇHULLER MEÇHUL KALMASIN-7


BURHAN EKİNCİ - Şırnak Silopi çıkışında telsizli kişilerce götürüldükten 14 yıl sonra kemikleri Elazığ’da bulunan Hasan Ergül kaçırıldığında yanında sadece üç yaşındaki oğlu vardı. İslam, babasının ardından ‘Bawo’ diye ağlamıştı.

Ardından ‘Bawo’ diye ağladı

Türkiye, AHİM’de onlarca faili mehçul cinayet ve kayıp başvurusundan mahkûm oldu. Türkiye bu davaları neden kaybetti? 1990’lı yıllarda yargı niye işlemedi? Mağdurların başvurularını savcılar neden ciddiye almayarak dosyaları tozlu raflara kaldırdı, dilekçeleri işleme bile koymadı? Bundan sonraki bölümlerde kayıp öyküleriyle birlikte Türkiye’de yargının neden işlemediğini hukukçuların yazılarından okuyacaksınız. İlk yazıyı eski Diyarbakır Barosu Başkanı M. Sezgin Tanrıkulu yazdı. Üç yaşındaki oğlunun gözleri önünde kaçırılan Hasan Ergül, kimliğini almak için Emniyet’e gittikten sonra bir daha haber alınamayan Kasım Alpsoy, Düzgün Tekin, Fethi Yıldırım ve A. Hâkim Kartal ile Şırnak’ta üç kişi ise bugünün kayıp ve faili meçhul cinayet öyküleri.

 

HASAN ERGÜL / ŞIRNAK/1995

İslam henüz üç yaşındaydı ve çok hastaydı. Babası Hasan, 5 haziranda İslam’ı Silopi Devlet Hastanesi’ne götürdü. Doktorlar küçük İslam’ın tedavisini yaptıktan sonra köye dönüyorlardı. Baba Hasan, Silopi çıkışında bulunan Ova Petrol İstasyonu’nda durdu. Bu sırada biri beyaz, diğeri siyah Renault-Toros marka otomobillerinden inen telsizli siviller Hasan’ı uzun bir boğuşmadan sonra kaçırdı. Elinden hiçbir şey gelmeyen küçük İslam babasının ardından ağladı. Aile savcılığa başvurdu. Ancak savcı dosyayı kapattı. Aradan yıllar geçti. JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, itiraflarında Hasan’ı “Koçero” lakaplı kişinin kaçırdığını, önce JİTEM Silopi Timi’ne sonra da Elazığ Timi’ne götürdüğünü anlattı. Aygan’ın verdiği bilgiye göre, Hasan Ergül öldürüldükten sonra bir çuvala konularak Hazar Gölü’ne atılmıştı. Elazığ’a bağlı Mollakendi Cevizdere köylüleri o dönemde bir cesedin Hazar Gölü kıyısından alınarak Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldüğüne tanıklık ettiklerini Ergül ailesine söylemişlerdi. İtiraf üzerine 8 Nisan 2009’da, aile İHD avukatları aracılığıyla savcılığa başvurdu. Dosya yeniden açıldı. Yapılan inceleme sonucu 22 haziranda Hasan’ın cesedi mezarlıkta bulundu. Mezarlık teşhisinde o zamanlar küçük bir çocuk olan olayın tek tanığı İslam da yer aldı. Kemikler DNA testi için Adli Tıp’a gönderildi. Cesedin Hasan’a ait olduğu tesbit edildi. Aile cenazeyi alarak köylerine götürdü. Dosya ise Malatya’dan yetkisizlikle Diyarbakır’a gönderildi. Dosya hala Diyarbakır Savcılığı’nda bekletiliyor.

 

A. HÂKİM KARTAL / BATMAN/1991

İddialara göre, 16 ağustosta eski Batman Otobüs-Taksi Durağı’nda şoförlük yaptığı esnada gece saat 20.00 sıralarında sivil giyimli iki kişi kendilerini Silvan’a götürmesini istedi. Gece dönmeyince Jandarma ve Emniyet’e başvuruldu. Olaydan 15 gün sonra araç Bingöl’e ait sahte plakayla Antalya’da bulundu. Antalya Emniyet Müdürlüğü, ilde sahipsiz bir cesedin bulunduğunu aileye haber verdi. Ancak aile teşhişte bulunamadı.

 

FETHİ YILDIRIM / ŞANLIURFA/1994

İddialara göre, 4 ocakta Viranşehir’de yaşayan Abdo Mutlu’nun evine çok sayıda polis tarafından baskın düzenlendi. Polislerden Selçuk Uygur, Osman Harman, Alptekin Kartal ve Uğur Avşa, Abdo Mutlu ile evde bulunan Ali Kuran, Naci Kapancılar ve Fethi Yıldırım’ın gözlerini bağlayarak götürdü. Bir süre sonra Fethi Yıldırım dışındakiler serbest bırakıldı. Emniyette ifadeleri alınan Abdo, Ali ve Naci’ye “Fethi’nin Urfa’ya götürüleceğini ve kısa sürede bırakılacağı” söylendi. Ancak Fethi’den haber alamayan aile, Viranşehir Cumhuriyet Başsavcısı Vedat Damara’ya dilekçeyle başvurdu. Girişimler sonuçsuz kaldı. Yıldırım’ın izine bir daha rastlanmadı.

 

KASIM ALPSOY / ADANA/1994

Kasım 30 yaşındaydı. Deri dikim işçisiydi. İddialara göre, 18 mayıs sabaha karşı Adana’daki evi polislerce basılarak gözaltına alındı. Gözaltına alındığı günün akşamı kendisi serbest bırakıldı ancak kimliği alıkonuldu. “Yarın gel, kimliğini al” dediler. Kasım ertesi gün kimliğini almak üzere bacanağı ile birlikte Adana İstihbarat Dairesi’ne gitti. Bacanağı gün boyunca kapıda onu bekledi ama o bir daha hiç çıkmadı.
Kasım’ın üç aylık hamile eşi, 12 yaşındaki oğlu Mehmet’le kocasını aramaya başladı. Mehmet bu iş için çok küçüktü, annesi Türkçe bilmiyordu. Anne-oğul dilekçe verdi. Ancak yasal başvuruları sonuçsuz kaldı. Kasım’dan bir daha haber alınamadı.

 

FEYZİ İLHAN-ÖMER SAVUN-HÜSEYİN DEMİRTAŞ / ŞIRNAK/1988-1989

Feyzi İlhan, Cizre Kurtuluş Köyü’nde yaşıyordu. Çobanlık yapıyordu. Kuzularını köylerine yakın bir yerde otlatıyor, zaman zaman gece de orada kalıyordu. Olay, Nisan 1988’de yaşandı. O günü kızının İHD’ye başvurusundan dinleyelim: “Yanımıza üç komanda giyimli geldi. Ellerinde uzun namlulu silahlar vardı. Yüzlerini poşuyla kapatmışlardı. Daha ileride kalabalık arkadaşları bekliyordu. Türkçe ve Kürtçe konuşuyorlardı. Yanımıza gelen kişi babama ‘bizimle gel’ dedi. Babam ayağından engeli olduğu için ‘gelemem’ dedi. Gidip kendilerini bekleyen diğer grupla konuştular. Tekrar yanımıza geri geldiler ve bize tabura nasıl gidebileceklerini sordular. Yol gösterdik ancak babamı da alıp götürdüler. Bana da ‘ korkma baban gelecek’ dediler. Kısa bir süre sonra üç el silah sesini duydum, köylülerimize haber verdim Olay yerine askerler de geldi. Bir kurşun babamın kafasına biri kalbine biri de kalçasına sıkılmıştı. Cesedi otopsi için alıp götürdüler.” Ömer Savun ise, Güçlükonak Ormaniçi Fındık Beldesi’nde yaşıyordu. İddialara göre, 1989’da Belde Jandarma Karakolu’na çağrılarak, Güçlükonak Jandarma Karakolu’na bir not götürülmesi istendi. Kendisini gören çoban Hüseyin Demirtaş, karakola gitmesi durumunda öldürüleceği uyarısını yaptı. Ancak Ömer gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Olayın tek tanığı Hüseyin de bir hafta sonra kayboldu.

 

DÜZGÜN TEKİN / İSTANBUL/1995

Düzgün, 21 ekimde Güneşli Evren Mahallesi’ndeki bir akrabasının evinden işine gitmek üzere çıktı. İddialara göre, kaybolmadan bir hafta önce polis tarafından takip ediliyordu. Takip eden araçları biliyordu, birisinin plakasını bir k�ğıda yazıp eve bırakmıştı. 34 F 6676 plakalı araç da onu kaçıran araçlar arasındaydı. Aile tüm resmi kurumlara başvurularda bulundu ama sonuç çıkmadı. Gebze Cezaevi’nde Kasım Açık isimli itirafçı Düzgün Tekin’in öldürülüp Kırklareli yakınlarındaki Çadırkent’de gömüldüğünü krokilerle açıkladı. Ancak kaybedildiği günden bugüne devlet yetkilileri ne Düzgün hakkında ne de kendisini takip eden sivil araç hakkında bilgi verdi. Düzgün’den bir daha haber alınamadı

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ben yukarida adi gecen fethi yildirimla yakalanan kapancilar soyadli yalniz adim yanlis yazilmistir adim lami kapancilardir ve adi gecen evde fethi yildirimla birlikte yakalandik bizleri arabalara bindirirler iken fethi ayri arabaya bindirdiler ve ayni zamanda yukarida adlari gecen viransehirde görevli polisleri taniyorduk zaten hepsinin ismi yukarida yazilidir birde onlarla beraber baskalarida vardi bizi alip viransehir emniyetine götürdüler ama fethi.yi nereye götürdüklerini biz görmedik fakat sorduk fethi nerede diye polisler fethi.yi urfaya gönderdik dediler yarin urfa emniyetine gidin size bilgi verirler dediler ama sabah oldu fethinin kardesleriyle savciliga gittik savci bizde öyle biri yakalanmadi dedi ve inkar etti o günden bu yana fethinin cesedine bile raslayamadik ki bizi yakalayanlar belli oldugu halde temenimiz en az kemikleri bulunur ailenin ve bizim icin bir teseli olur ayriyeten onun katilleri cezalandirilir temeniz budur Lami KAPANCILAR