29 Kasım 2010

FAİLİ MEÇHULLER MEÇHUL KALMASIN-4


BURHAN EKİNCİ - Elazığ’da acil bir hasta için çağrılan doktor Hasan Kaya, avukat arkadaşı Metin Can’la birlikte gitti. Gözaltına alınan iki arkadaş için Bakan Sezgin ‘Bırakılacaklar’ dedi ancak Can ve Kaya’nın cesetleri köprü altında bulundu.

Bugün, “acil hastamız var” çağrısına koşarak giden doktor Hasan Kaya ile avukat Metin Can’ın, gazeteci Ferhat Tepe ile Tepe cinayetini aydınlatmak isteyen avukat Şevket Epözdemir’in infaz ediliş hikayelerini okuyacaksınız. Üç yıl sonra kardeşi Ayhan’ın ardından kaybedilen mühendis Ali Efeoğlu, İbrahim Çelik ile oğlu Edip Çelik, kaybolan katırını operasyon bölgesinde aramaya giden Aydın Esmer, “hastaneye gidiyorum” diyerek evden çıkan Halim Halıcıoğlu ile gözaltına alınan Namık Erkek, Faik Kevci ve Mehmet Özdemir ise bu bölümün kayıp hikâyeleri.


HASAN KAYA-METİN CAN / ELAZIĞ/1993
İkisi de insan hakları savunucusuydu. Hasan Kaya doktor, Metin Can ise avukatı. Elazığ İHD üyesi Dr. Kaya, 21 Şubat 1993 akşamı saat 19.00 sıralarında “acil bir hasta var” denilerek çağrıldı. Dr. Kaya, güvenliğinden endişe ettiğinden dolayı yanına Elazığ İHD Şube Başkanı olan Avukat arkadaşı Metin’i alarak gitti. Sabah oldu, iki arkadaş dönmedi. Durumdan şüphelenen aileler, savcılık ile Emniyet’e koştu. Başta İHD olmak üzere birçok sivil toplum örgütü Hasan ile Metin için meydanlara çıktı. İki arkadaşın kaçırılmaları çeşitli etkinliklerle protesto edildi. Bir gün sonra Metin Can’ın ayakkabıları bürosunun yakınlarına atılmış olarak bulundu. İddialara göre, aileler telefonla aranarak işkence sesleri bile dinletildi. Sivil toplum kuruluşları hemen Ankara’ya bir heyet gönderdi. Zamanın İçişleri Bakanı İsmet Sezgin heyete, “Endişe etmeyin bırakılacaklar” dedi. Ancak iki arkadaş, 26 şubatta Tunceli’ye bağlı Dinar Köprüsü’nün altında elleri arkadan bağlı ve işkence edilmiş halde ölü olarak bulundu. JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan, Hasan ile Metin’in Mahmut Yıldırım (Yeşil) ile Mesut Mehmetoğlu tarafından kaçırılarak öldürüldüğünü iddia etti. İç hukuk yolları tükenince dosya AİHM’e gitti. AHİM, 2000’de Türkiye’yi mahkûm etti.

AYHAN EFEOĞLU-ALİ EFEOĞLU / İSTANBUL/

1992-1994Ayhan 25 yaşında, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisiydi. 6 Ekim 1992’de okulun önünde telsizli sivil polislerce gözaltına alınarak kaybedildi. Anne Feriha ve baba Osman bütün resmi kurumlara oğulları Ayhan’ı sordu. Başvurular sonuçsuz kaldı. Cevap bildikti: “Biz almadık, bizde yok” Acılı anne ile baba Ayhan’ın kaybolma acısını unutamamışken, bu kez ikinci oğulları Ali’nin aniden kaybolmasıyla sarsıldılar. Ayhan’ın kaybedilmesinden üç yıl sonraydı. 29 yaşındaki inşaat mühendisi Ali, İznik- İstanbul yolunda gözaltına alındı. Aile bu kez oğulları Ali için devletin tüm yetkili kurumlarına başvurdu. Başvuruları yine sonuçsuz kaldı. Gözaltına alındıklarına ilişkin tanıklar olmasına rağmen Ayhan ile Ali kardeşlerden bir daha haber alınamadı.

FERHAT TEPE-ŞEVKET EPÖZDEMİR/BİTLİS/

1993DEP Bitlis İl Başkanı İsak Tepe’nin oğlu Ferhat 18 yaşındaydı. Özgür Gündem Gazetesi muhabiriydi. 28 Temmuz 1993’te Bitlis’te içinde üç kişinin bulunduğu bir araca zorla bindirilerek kaçırıldı. İddiaya göre, kaçırılma olayından sonra baba İshak’tan oğlunun hayatına karşılık DEP İl Örgütü’nü kapatması ve fidye vermesi istendi. Baba İshak, telefondaki sesin dönemin Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Korkmaz Tağma’ya ait olduğunu iddia etti. Ferhat’ın, cesedi 10 gün sonra Hazar Gölü yakınlarında bir balıkçı tarafından bulundu. Yapılan otopside, boğazının telle sıkılarak boğulduğu anlaşıldı. 14 kişi, Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda gördüklerini söyledi. Cinayeti aydınlatmaya çalışan aile avukatı Şevket Epözmedir de üç ay sonra katledildi. Epözdemir, aynı zamanda İHD Tatvan Temsilcisi’ydi. İç hukuk yolları tükenince Tepe davası AİHM’e taşındı. Türkiye ile AİHM’deki davada yalancı tanıklık yapan Taner Şarlak, yıllar sonra Evrensel gazetesine, AİHM davasında verdiği yalan beyan nedeniyle 13 yıl boyunca vicdan azabı çektiğini belirterek “Keşke tüm doğruları anlatsaydım. Ama ben de o zaman 16 yaşındaydım, 30 gün işkence gördüm” sözleriyle pişmanlığını dile getirdi. AİHM Türkiye’yi etkin soruşturma yapmadığı gerekçesiyle mahkûm etti.

MEHMET ÖZDEMİR / DİYARBAKIR/

1997Canlı hayvan ticareti yapan 44 yaşındaki Liceli Mehmet, Diyarbakır’a bağlı Bağıvar Köyü’nde yaşıyordu. Birisi henüz doğmamış sekiz çocuk babasıydı. HADEP üyesiydi. Defalarca gözaltına alındı. PKK’ya yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla birçok kez yargılandı ancak her seferinde beraat etti. İddialara göre, birçok kez ölümle tehdit edildi. En son 26 aralıkta, Diyarbakır Urfakapı civarında bir kahvede otururken, insanların gözü önünde telsizli kişiler tarafından gözaltına alındı. Eşi Enzile, Diyarbakır DGM Savcılığı’na bir dilekçe ile başvurarak eşini sordu. Savcılık dilekçesine “Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır” ibaresi taşıyan bir damga vurdu. Dokuz günlük gözaltı süresi tamamlanmasına rağmen Mehmet, mahkemeye çıkarılmayınca Enzile, bu sefer dönemin İHD Diyarbakır Şube Başkanı olan avukat Osman Baydemir ile birlikte savcılığa gitti. Savcılık, Bu kez, “böyle bir gözaltı yok” dedi. Kocasının gözaltında olduğuna dair, elindeki resmi belge bir işe yaramadı. Mehmet’ten bir daha haber alınamadı. Enzile ile İHD’nin tüm başvuruları sonuçsuz kalınca dava AİHM’e taşındı. AİHM, 8 Ocak 2008’te oybirliği ile “Türk hükümetinin, Mehmet Özdemir’in kaybolması ve ihtimal dahilinde olan ölümünden sorumlu olduğu” kararına vararak Türkiye’yi mahkûm etti. ( Karar Tarihi: 8 Ocak 2008 -Başvuru No: 54169/00)

HALİM HALICIOĞLU / BİNGÖL/

1993Bingöllü Halıcıoğlu ailesi 15-20 Mayıs 1993’te baskılar nedeniyle Elazığ Karakoçan’a göç etti. Ailenin küçük oğlu Halim, hastaydı. Tedavi için Diyarbakır’a gitmek üzere evden çıktı. Bir daha kendisinden haber alınamadı. Halim’i en son otobüs terminalinde görenler oldu. Çocuklarını Emniyet’e soran aileye “Dağa çıkmıştır” cevabı verildi. Halim’in ismi hâlâ kayıplar listesinde yer alıyor.

NAMIK ERKEK / MERSİN/

1992Namık Erkek, polisler tarafından oturduğu Güneşli Mahallesi’nde 19 aralıkta gözaltına alındı. Aile Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdu. Emniyet, aileye Namık’ı elinden kaçırdıklarına dair bir belge verdi. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Dava AİHM‘e gitti. Türkiye mahkûm oldu. Aile, şimdi çocukları Namık’ı ölü ya da diri bulmak istiyor.

FAİK KEVCİ / ŞANLIURFA/

1993Faik 8 aralıkta, Viranşehir İlçesi’ndeki işyerinden dört kişi tarafından kaçırıldı. Aile harekete geçerek çocuklarını araştırmaya başladı. Faik’in iki gün boyunca Gavıroğlu Karakolu’nda tutulduğu ve daha sonra operasyona çıkarıldığı bilgisine ulaşıldı, İddialara göre, Faik’i kaçıranlardan biri de korucu olan kirvesinin oğluydu. Korucu babası, kaçırılanın kirvesi Faik olduğunu öğrenince oğlunu çağırarak “Git onlara söyle Faik’i bıraksınlar” dedi. Bunun üzerine Faik bırakıldı. Ancak korucular tarafından tekrar alındı. Ağabeyi Ömer Kevci, dilekçe ile dönemin Şanlıurfa Valisi Ziyettin Akbulut’a kardeşinin akıbetini sordu. Vali Akbulut, dilekçeyi imzalayarak aileye, “terörle mücadeleye” gitmesini söyledi. Vali imzalı dilekçe üzerine yapılan araştırma sonucunda “Biz Faik’i bıraktık, bizde yok” denildi. Ağabey Ömer, ısrar etti: “Bırakıldı ama yine gözaltına alındı.” Ömer’in tüm çabaları bir sonuç vermedi. Faik’ten hâlâ haber yok.

İBRAHİM ÇELİK-EDİP ÇELİK / BATMAN

/1994Batmanlı İbrahim, 10 çocuk babasıydı. 19 yaşındaki oğlu Edip ile birlikte inşaat işçiliği yaparak ailesini geçindirmeye çalışıyordu. 10 Temmuz 1994’de saat 20.00 sularında, Batman-Soğuksu Mezrası’ndaki evine gelen maskeli dört kişi, İbrahim’e tütün ticareti yapan Abdullah Şeker’in arandığını söyleyerek nerede olduğunu sordular. İbrahim, Abdullah Şeker’in tütün nakliyatı yapmaya gittiğini ve evde olmadığını anlattı. Bunun üzerine maskeli kişiler, “Gel o zaman, evini göster” dediler Durumdan şüphelenen oğlu Edip de babasının peşinden gitti. Baba ile oğul bir daha geri dönemedi. Çelik ailesi kayıplarını cezaevlerine, karakollara sordu, suç duyurusu yaptı. Bir sonuç alamadı. Baba ile oğuldan hâlâ haber yok.Katırını aramaya gitti geride ayak izleri kaldı

AYDIN ESMER / DİYARBAKIR/

1999Kulp’ta yaşayan yedi çocuk babası Aydın Esmer, kaybolan katırını bulmak için köylerdeki tanıdıklarını aradı. Muş’un Kızılağaç Köyü muhtarı ve korucu başı olan Sıracettin Zengin, boş bir katırın civarda gezindiğini söylemesi üzerine, 11 Eylül günü Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı’ndan yazılı izin alarak Kızılağaç Köyü’ne doğru yola çıktı. İlk geceyi korucubaşı Zengin’in evinde geçirdi. Katırını aradı ama bulamadı. Bu sefer Ali Aslan isimli köylünün evinde kaldı. Üçüncü günün akşamı evini aradı ve eşi Fatma’ya katırı bulamadığını sabah döneceğini söyledi. Ailenin, Aydın’la yaptığı son konuşma bu oldu. Aydın’ın ağabeyi Necat, Ağaçkuru Köyü muhtarı ile birlikte Kızılağaç Köyü’ne gitti. Korucubaşı Sıracettin Zengin’e, kardeşini sordu. Zengin’in anlattıkları ilginçti: “Sizi telefonla aradıktan sonra sabah bizden ayrıldı. Ancak aynı gün saat 16.00 sıralarında biz korucular Şen Yaylası bölgesine operasyon düzenledik. Bu operasyon sırasında o bölgede ayak izlerine rastladık. Ayak izlerine baktığımda bunun Aydın’a ait olduğunu anladım. Çünkü Aydın, evden çıkınca benim ayakkabılarımı giymişti. Bunu söylememe rağmen bağlı bulunduğumuz Kızılağaç Karakolu‘ndan takviye kuvvet istendi ve orada iki gün süren bir operasyon gerçekleştirildi.” Kardeş Necat, Kulp ile Muş Savcılığı’na, Kızılağaç Jandarma Karakolu’na, OHAL ile Muş Valiliği’ne dilekçelerle başvurularda bulundu. Dosya savcılıklar arasında gidip geldi. Aile hiçbir sonuç alamadı. İç hukuktan sonuç alamayan aile, davayı AİHM’e taşıdı. AİHM dosyayı kabul etti. Aydın Esmer dosyasına ilişkin karar henüz açıklanmadı.

Burhan EKINCI Taraf

Hiç yorum yok: