16 Mart 2011

Cinayetlerin Merkez Üssü: Saraykapı(3)






 JİTEM fikri, 1990 yılında o dönem Siirt'te görev yapan Yüzbaşı Cem Ersever tarafından ortaya atıldı...Sahte plakalı araçlarla kaçırılan yurtseverlerin son adresi, JİTEM'in Saraykapı'daki merkeziydi. Burada işkence çığlıkları, ölümle susturulurdu".
Ülkede Özgür Gündem
10/03/2004
BİA (İstanbul) - Saraykapı'nın işkencecisi ve infazcısı Abdulkadir Aygan, karıştırılan üç sorgu yeri ile ilgili ayrıntıyı şöyle açıklıyor:

"JİTEM'in Saraykapı'dan başka sorgu yeri yoktu.

Orada uzun bir koridor ve sonradan ek olarak odalar, hücreler halinde bölünmüştür. Küçük küçük hücreler. 3-4 tane hücresi var. Bir iki tane büyük oda vardı. Orada sorgulanıp bekletiliyorlardı. Orada bazıları infaz ediliyordu, çuvallanıp, götürülüp atılıyordu. Herkes diğer sorgu yerlerini orayla karıştırıyordu. Normal Jandarma Bölge sorgusu ve İl Jandarma Alay sorgulama yeri birbiriyle karıştırılıyordu. Diyarbakır Askerlik Şubesi'nin yanındaki sorgu yeri, Diyarbakır İl Jandarma ve Jandarma Komutanlığı'nın sorguladığı yerdir. Yukarısı ambar olarak kullanılıyordu.


Burada 'Mavi gözlü Zeki' Batuhan isimli sorgucu komutan vardı. Bunların bir olayına şahit oldum. Engin kod adlı Astsubay Erdal Salıncak diye birisi vardı. Bir genci pasajdan almışlardı. Beni ve Abdulhakim Güven'i yanlarına aldılar. Bir de uzman çavuş vardı. Silvan yolu üzerinde bir karakola götürüp bu gence gerilla elbisesi giydirildi. Eline bir de kalaşnikof verildi. Bu genç, uzman çavuş ve Abdulhakim Güven tarafından öldürüldü. Daha sonra basında da 'Karakola saldıracaklardı' diye lanse ettiler.



Bunlar JİTEM'le alakalı değil. JİTEM sadece Saraykapı'dadır. Saraykapı'ya götürüp, hücrelerde sorguluyor. Alınan adam sağ bırakılmaz. Bilgi alıyor, infaz ediyor. Ya çuval içinde, ya da başka şekilde Diyarbakır bölgesinde ya da başka bölgeye götürülüp atılıyor. JİTEM, komplo türü bir tutuklattırmaya gitmez. Fırsatını bulursa düşürür."

JİTEM'de adam kaçırma yöntemi
"Bir kişiyi kaçırmak için üç kişiden aşağı bir ekip oluşturulmuyordu. Kaçırılacak kişi fiziki anlamda güçlü ya da silahı olma ihtimalı varsa, dört kişi ya da iki araba ile gidiliyordu. Bir araç kontrol ediyordu, diğer araç alıyordu. Şoförle beraber dört kişi oluyordu. Arkada oturan kişiler, aralarına aldığı şahsın kafasını eğiyordu ve nereye gittiğini görmesini engellemek için gözlerini bağlıyordu. Araba JİTEM binasının kapısına yanaştırılıyordu, çevredekiler görmesin diye. İçeriye alınıyordu ve ondan sonra hücrelere atılıyordu. Alınanların hiçbirisi sağlam çıkmıyordu."

Ölüm plakası: 21 EF 916
"Sivil arabalar Ankara'da kayıtlıydı. Operasyona gidildiğinde sürekli sahte plaka takılırdı. Mesela 21 EF 916 JİTEM'in kullandığı sahte plakalardan biriydi. Bu plakayla Peguet minibüs ile üç kişinin cesedi çuval içinde peynir ya da süt fabrikasına götürüldü. Plakalar, araçlarda sürekli değiştirilirdi."

Jandarmadan gizlenen operasyon
JİTEM, henüz resmen kurulmadan ve operasyon yetkisi verilmeden önce, Bismil'de Cem Ersever komutasında, Musa Toprak adlı gerillaya yönelik illegal bir operasyon yapıldı. Abdulkadir Aygan, kendisinin de katıldığı bu örtülü operasyonu anlattı.

"Derdo kod adlı Selahattin Görgülü, kırsaldaki gruptan Batman merkezine Felemez Ağa'yı cezalandırmak için gönderiliyor. Bu gelip Felemez Ağa ile görüşüyor ve 'Seni öldürmeye geldim; ama öldürmeyeceğim' diyor. Ağadan kendisini 'ezmeyecek' bir yere teslim etmesini istiyor. Felemez Ağa da Batman'daki Grup Komutanı Abdulkerim Kırca'ya teslim ediyor. Kırca da Selahattin'i alıp yanımıza getirdi.
Biz de Asayiş Komutanlığı Karargah Bölüğü'nde o sırada askeriz. Resmiyette orada görünüyoruz. Fakat JİTEM, istediği yere ve operasyona götürüyordu. Yani JİTEM'deydik; ama sivil askerdik. Selahattin Görgülü ve Mete kod adlı İbrahim Babat sivil oldukları için JİTEM onlara ayrı odalar verdi. Selahattin Görgülü tüm bildiklerini Cem Ersever'e anlattı. O da Hikmet Köksal Paşa ve Hayri Kozakçıoğlu'na iletti.

Selahattin Görgülü, Bismil'de Melle Mahmut'un oğlu Musa Toprak'ın Kuzey Irak Kampı'ndan yeni geldiğini Ersever'e anlattı. Bunun üzerine Cem Ersever de Musa Toprak'ı düşürmek için plan yaptı. Oradaki Jandarma Komutanı ile kendi emrindeki Diyarbakır İstihbarat Timi'ni de devreye soktu. Timin komutanı olarak Diyarbakır Jandarma İstihbarat Komutanı Yüzbaşı Murat Kırkkaya vardı. İstihbarat timinde ben, Ali Ozansoy, İbrahim Babat, Adil Timurtaş, Selahattin Görgülü ve Fethi Çetin bulunuyordu. Bir de başçavuş ve uzman çavuş oradaydı. İki sivil arabayla Bismil'e gittik. Mavi renkli Reno Selahattin Görgülü'ye verildi. Şoförlüğünü de sivil giyimli bir başçavuş yapıyordu. Selahattin Görgülü, Musa Toprak'ı bir kurye vasıtasıyla bir alana getirdi. Yeni yapılan caminin köşesinde buluşma sağlanacaktı. İtirafçı Ali Ozansoy'un sahte bir pusulayla Musa Toprak'la buluşması sağlanacaktı. Hepimiz silahlıydık ve geleceği güzergahta volta atıyorduk. Musa Toprak yanımızdan geçti, durumdan herhalde şüphelendi, izini kaybettirdi.

Yüzbaşı Murat Kırkkaya, İbrahim Babat ve ben buluşma noktasına doğru yürüyorduk. Cem Ersever telsizden anons yaptı, Musa Toprak'ın caminin karşısında, bakkalın yanında ayakta beklediğini ve elinde portakal poşeti olduğunu söyledi. O an Murat Yüzbaşı dedi ki; 'Git arkadakilere söyle, çabuk gelsinler'. Adil Timurtaş ve İbrahim Babat yan taraftaki sokaktan geliyorlardı. Ben onları çağırmaya gittim. Geldiğimizde Murat Kırıkkaya, Musa Toprak'ın bir koluna, Fethi Çetin de diğer koluna girmişti. Yere yıkmaya çalışıyorlardı. Murat Kırıkkaya Musa Toprak'ı düşürmek için telsizle vuruyordu. O yıkılmıyordu, üzerinde montu ve eli de cebindeydi. Meğer cebindeki el bombasını pimini çekmeye hazırlamış. Onlar onun için kolu tutup bırakmıyorlarmış. Biz yetişmeden büyük bir patlama oldu ve biz kendimizi yere attık. Kalktığımızda bir kişi cansız yatıyordu. Fethi Çetin elini tutmuş camiye doğru koştu, kolu koptu. Yüzbaşı da yerde kıvranıyordu. Musa Toprak ise olay yerinde ölmüştü.

Yaralı yüzbaşı ve Fethi Çetin'i Cem Ersever'in beyaz Kartal marka arabasıyla Diyarbakır Askeri Hastanesi'ne götürdüler. Biz de istihbarat timinden bir başçavuşun kullandığı yeşil renkli Kartal arabaya bindik. O esnada bir bekçi çıktı, 'Durun! Kimsiniz falan' dedi. Biz de 'Jandarma' diyerek olay yerinden ayrıldık.

Olayı Bismil Jandarma'nın üzerine yıktılar. Çünkü JİTEM'in yasal operasyon yapma yetkisi yoktu. JİTEM burada yetkisini aşmıştı. Hedef canlı yakalanacaktı, daha sonra gizli götürüp sorgulanacaktı ve gereken bilgi aldıktan sonra öldürülecekti."

KUM üyesi Mehmet Şen'i Yeşil öldürdü
Aygan'ın anlatımlarına göre Kürdistan Ulusal Meclis (KUM) üyesi olduğu bildirilen Mehmet Şen, Nizip Terörle Mücadele Şubesi'nde görevli Ahmet ve Sedat adlı polilerin işbirliği sonucu Yeşil tarafından 26 Mart 1994'te kaçırıldı. Tırnakları çekilen, parmakları ezilen ve vücudunun çeşitli yerlerine işkence edilen Şen'in cenazesi 29 Mart'ta Antep'te bir çukura atılmış olarak bulundu. Demokrasi Partisi (DEP) üyesi de olan Şen'in öğretmen olan eşi Nuray Şen, olaydan önce iki kez bir grubun eve geldiğini; ancak kapıyı açmadığını söyledi. Nuray Şen, "Gelenler arkadaşıyız, dedi. Ben de 'Evde yok' dedim. İsimlerini söylemediler. Şüphelendim. Daha sonra kahvede kendilerini polis olarak tanına kişiler tarafından alındı. Üç gün sonra işkence edilmiş cenazesini bulduk" dedi.

Aygan, Mehmet Şen'in Yeşil tarafından Nizip Terörle Mücadele Şubesi'ndeki Ahmet ve Sedat isimli polislerin yardımıyla tuzağa düşürülüp öldürüldüğünü söyledi. Ajandasındaki Şen ile ilgili istihbarat raporunu da JİTEM'in haftalık istihbarat toplantısından aldığını belirten Aygan, bilgilerin bu toplantıda ortaklaştırıldığını söyledi.

Raporda, Mehmet Şen'in eski TSİP üyesi olduğu, Necip kod adını kullandığı, yerel seçimlerde önce DEP'ten aday olduğu, DEP'in seçimlerden çekilmesi üzerine bağımsız adaylığını koyduğu bilgisine yer veriliyor. Belli bir sistematiğe sahip olan istihbarat raporuna Mehmet Şen'in eşgali, "Uzun boylu, esmer, kır saçlı, normal yapılı"; görevi ise "Güney-batı Eyaleti Meclis üyesi" notu düşüldü. 13 Mart 1994'te Birecik'e gittiği, güvenlik kuvvetleriyle tartışmaktan çekinmediği notu da düşülen raporda, "Faili meçhul olayları Devlete mal etmeye çalışan bir tiptir. Kendisine aşırı güvenir" bilgisi dikkat çekti.

İstihbarat raporunda, eşi Nuray Şen'in ilkokul öğretmeni olduğu, Eğitim-Sen Nizip Şube Başkanı ve faal olduğu notu da düşüldü.

JİTEM 1990'da kuruldu
"JİTEM fikri, 1990 yılında o dönem Siirt'te görev yapan Yüzbaşı Cem Ersever tarafından ortaya atıldı. Ersever, Bölge'deki hiçbir komutandan değil, emirleri direk Ankara'dan alıyor ve operasyonlar yürütüyordu. Bağımsız bir istihbarat birimi oluşturma önerisini kabul ettirdi. 1990'da askerde olan itirafçılar Genelkurmay'ın emriyle hangi sınıfta olduğuna bakılmadan jandarma sınıfına geçirildi. İtirafçılar, Silvan'daki Er Eğitim Alayı'nda ilk eğitimlerini aldılar. Ben, Recep Tiril, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka, Ali Ozansoy gibi itirafçılar bu eğitimden geçtik. Sonra Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı Karargah Bölük Komutanlığı emrine verildik. Birlikte olmamıza rağmen, aynı binada bulunan ve Cem Ersever'in komutanlığını yaptığı Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı emrinde sivil olarak çalıştırılmaya başlandık. Sivil kişiler görünümündeydik.

En üst oluşumu Ankara'da
JİTEM'in en üst oluşumu Ankara'daki Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'dır. Merkezi de Aydınlıkevler'dedir. Buna bağlı olarak birçok ilde Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı var. Benim bildiğim Batman'da TPAO'nun içinde, bölüğün yanındaydı. Van'da İnzibat Merkezi içinde, İstanbul'da ise Beşiktaş'tadır. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı'na bağlı olarak da Tim Komutanlıkları vardı.

Susurluk kazasından sonra JİTEM hakkında aleyhte gelişmeler olunca, Jandarma İstihbarat Grup Komutanlıklarını, Jandarma Bölge Komutanlığı'na ya da Alay Komutanlığı'na bağladılar. Sanki Ankara ile bağlantılı değilmiş gibi bir duruma getirildi. Tepki nedeniyle JİTEM inkar edildi ve üstü örtüldü. Normal askeri birimin emrinde istihbarat görevi yapan bir birim görüntüsü verilmeye başlandı."

Kontrgerillaya koşuş
1975'te Osmaniye'de ortaokulu okurken, atletizme başladı. Spor yarışmalarında birkaç kez başarılı oldu. Bir süre Adana'da atletizm antrenörü Hasan Tekin tarafından çalıştırıldı. Daha sonra Adana Motor Meslek Lisesi'ne girdi. Aygan, bu döneme ilişkin şunları söylüyor: "O yıl yaz tatilinde senatör seçimleri vardı. Ali Topuz ve yanında CHP'nin üst düzey yetkilileri Osmaniye'ye geleceklerdi. Seçim propagandaları için CHP Gençlik Kolları ile birlikte yazılamaya çıktık. Ülkücü faşistler pusu kurdular ve Osmaniye içinde bizi taradılar. Ben sağ tarafımdan kurşun yedim. Sol tarafıma geçen kurşun çok sonraları çıkarıldı."

Okurken PKK'lilerle tanıştı. 1977'de okulu bırakıp Nizip'te siyasi faaliyetlere başladı. 1978'de Baykuş soy isimli bir ülkücü dernek başkanını yaraladı. Baykuş'un ifadesi üzerine 3 kişi ile birlikte firari oldu. Bu sırada Hilvan ve Siverek tarafında silahlı mücadele başladı.

Güneybatı Eyaleti'nde sorumlu olan Ali Ömürcan (Terzi Cemal), kendisine Nizip'te askeri kanat sorumluluğu verdi. Nizip'te 22 Şubat 1980'de yakalandı. Antep 1. Şube'de 5 gün işkenceli sorgudan geçti. Antep Tugay Cezaevi'ne konuldu. Yakalanan silahların temiz çıkması üzerine 1.5 yıl Nizip, Antep ve Kilis cezaevlerinde kaldıktan sonra tahliye oldu. Hemen askere alındı. Kıbrıs'ta askerdeyken firar edip Avrupa'ya gitti. Ardından da PKK'ye katıldı. Şirvan, Sason, Mutki ve Hizan kırsalında faaliyet yürüttü. 1986'da ise PKK'den kaçarak Siirt Alay Komutanlığı'na teslim oldu. Burada o dönem yüzbaşı olan Cem Ersever tarafından sorgulandıktan sonra Diyarbakır Cezaevi'ne konuldu. Ardından aynı grupta bulunan Mardinli Murat Kızıl ve Tuncelili Hüseyin Yeşilbağ da 40-50 gün sonra teslim oldu. Ali Ozansoy ve Hüseyin Tilki gibi kişilerin kaldığı itirafçılar koğuşuna konuldular. Ardından faaliyet yeri Adana olması nedeniyle Adana E Tipi'ne gönderildi. Pişmanlık Yasası nedeniyle verilen idam cezası 15 yıla indirildi ve 1990'da tahliye oldu. (EÖ/BB)
 

Hiç yorum yok: