3 Şubat 2011

Halkın iddianamesi-6-

Halkın iddianamesi 6akin_birdal_yesil İHD Genel Başkanı Akın Birdal 12 Mayıs 1998 tarihinde İHD Genel Merkezi'ne gelen iki kişinin silahlı saldırısında aldığı 14 kurşunla ağır yaralanarak ölümden döndü. Bu olay Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan faillerin bir an önce yakalanıp adalete teslim edileceğini açıkladılar.
Birdal'a yönelik saldırıyı gerçekleştirenler bir ay içerisinde yakalanarak yargı önüne çıkarıldılar. Birdal'ı vuran Bahri Eken ile Kerem Deretarla isimli tetikçilerin yakalanmasının ardından olayı planlayarak azmettirdikleri gerekçesiyle Bölge'de çatışmada yaralandığı için emekliye ayrılan emekli Astsubay Cengiz Esever ile ülkücü kabadayı Semih Tufan Günaltay bir ay içerisinde yakalanarak yargılanmaya başladılar.


Kulaksızoğlu'nu Yeşil kullandı

22 Şubat 2001 tarihli ATİN sitesinde yayınlanan makalede satır aralarında söylenen 'Akın Birdal suikastine karışan Mehmet Kulaksızoğlu'nu kullanan da o' sözleri, Birdal'a yönelik saldırıda Yeşil'in bağını da ortaya koyuyordu. Emekli Astsubay Cengiz Ersever'in 1989 yılı ile 1995 yılları arasında Dersim merkez ve ilçelerinde çalışması ise dikkat çekici.

Cengiz Ersever'in, sakallı ve Ahmet Demir koduyla Dersim ve çevresinde faaliyet gösteren Mahmut Yıldırım ile çalıştığı da iddia ediliyor. Gazeteci Enis Berberoğlu; 'Kod Adı Yüksekova' isimli kitabında, Cengiz Ersever ile Semih Tufan Günaltay'ın Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın çok yakını olduklarını kaydediyor.
Enis Berberoğlu, 'Kod Adı Yüksekova' isimli kitapta ise Birdal'ın vurulmasına ilişkin olarak şunlara dikkat çekiyordu: 'Ersever'in yakalanmasından iki gün sonra 24 Mayıs 1998 tarihinde Uğur Dündar'ın Arena programına çıkan Başbakan Mesut Yılmaz, Ersever'in ifadesinde Akın Birdal'a yönelik suikast emrinin Yeşil tarafından verildiğine dikkat çekerek, 'Yeşil'in yakalanması konusunu MGK'ya getirdim. Orada da bu olayın bütün bağlantılarının ortaya çıkarılması için her türlü tedbirin alınması kararı alındı. Hükümetimiz bundan sonra ilgili tüm kuruluşlarla birlikte olayın üzerine gidecek' diyordu.'
Yeşil konusunda yanıltıldı
Yeşil'in öldüğü konusunda hükümetin yanıltıldığına da dikkat çeken Yılmaz, 'Bize şimdiye kadar yanlış bilgi verildi. Bu bilgi Yeşil'in 1996 Kasımı'ndan itibaren herhangi bir biçimde varlığının tespit edilemediği, muhtemelen hayatta olmadığı şeklindeydi. Yeşil ile Ersever, hemen bu olayın öncesinde Sayın Akın Birdal'a yapılan suikast öncesinde görüşmüş' dedi.
Program sunucu Uğur Dündar'ın, 'Yeşil'e emir verenler kimler' sorusuna ise Başbakan Yılmaz, 'Yeşil'i yakalamadan bu sorulara yanıt vermemiz mümkün değil' dedi.
Birdal olayında yer alanlardan birinin de Flash TV baskınında rol aldığını belirlediklerini belirten Yılmaz, 'Oradan hareketle Flash TV olayına da açıklık getirmek mümkün olacak' sözleriyle de bunun arkasında dönemin DYP lideri Tansu Çiller bağlantısını ima etti.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanvekili Hanefi Avcı, Mayıs 1998 tarihinde devletin gizli belgelerini açıkladığı gerekçesiyle yargılandığı Ankara 2 Nolu DGM'de şu ifadeyi veriyordu: 'O tarihte benim söylediklerim dinlenseydi ve eğer bu insanlar incelenseydi Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'la ilişkileri olan bu kişiler yakalanacaktı ve belki de Akın Birdal'a yönelik silahlı saldırı olmayacaktı.'
Mahkemeye gönderilen gizli damgalı belgede, Yeşil'in sağ kolu olan Cengiz Ersever ile Semih Tufan Günaltay, Ahmet Fulin ve Hadi Özcan'la yaptığı konuşmalara ilişkin bilgiler yeraldı. Yazıda Yeşil'in kullandığı 0542 211 85 82 numaralı cep, 0522 216 74 57 numaralı araç, 0312 323 48 39 numaraları Ankara ve 0 242 34924 22 numaralı Antalya telefonuyla yaptığı görüşmelere ilişkin kayıtlar bulunduğu belirlendi.
Ortalık tetikçilerden geçilmiyor
Hanefi Avcı'nın sözünü ettiği Hürriyet haberi, 10 Mart 1998 tarihinde çıktı. Hürriyet Ankara Büro Temsilci Yardımcısı Muharrem Sarıkaya, Yeşil'i Ankara kulisi köşesinde anlattı. 'Cem'in yanında çalışan sadece Mahmut (Yeşil) değildi. Tunceli Bölgesi'nde Haydar, İstanbul'da ise Fırat kod adıyla Cengiz diye biri vardı. Her ne kadar Cengiz'i bazı kişiler Cem Ersever'in akrabası sanırlarsa da değil, Cengiz de Mahmut gibi Elazığ nüfusuna kayıtlı. Mahmut o dönem birçok eylemini Cengiz'e yaptırdı. Cengiz Mahmut'un tetikçisi gibi görev yapardı. Cengiz'in daha sonra Mahmut Yıldırım'ın bilgisi dışında da işler yapmaya başladığını ileri sürüyorlar. Cem'i, Muhsin'e ve Mustafa Deniz'e sorgulayan ve öldüren Cengiz'dir.' Yeşil, Cengiz Ersever ile hiçbir işinin olmadığını belirterek, 'Cengiz gibi insanlarla benim işim olmaz' derken, Birdal'a yönelik suikasti kendisinin yapmadığını fakat yapılacağı bilgisini aldığını belirterek, 'Yapanlar tanıdığım insanlar. Ama bizdeki usul kimse kimsenin işine karışmaz. Yaptıkları, yapacakları iş konusunda onlara bir şey söyleyemem. Tasvip de etmem, teşvik de etmem. Onlar da bana karışmaz' sözleri yeraldı.
Kanat da Yeşil'le çalıştı
Cem Ersever'in Yeşil'in Diyarbakır'a gelmesinden rahatsızlık duymasına karşın JİTEM'e çalışan bazı itirafçılar Yeşil ile ilişkilerini geliştirdiler. Bunlardan biri de itirafçı Alaattin Kanat'tı. Eylül 1993 yılında Diyarbakır'a gelen DEP milletvekillerini havaalanında karşılayanlar arasında yeralan Kanat'ın, aynı zamanda Mehmet Sincar'ın öldürülmesi olayını planladığı da Cem Ersever tarafından iddia edilmişti.
Alaaddin Kanat, 1991 yılında itirafçı olduktan sonra Recep Tiril, Adil Timurtaş gibi isimlerle birlikte JİTEM bünyesinde Cem Ersever ile birlikte çalışmaya başladı. Kanat itirafçı olduğu için cezasında indirime gidilmesi nedeniyle bir süre cezaevinde de yattı. 24 Temmuz 1991-18 Mayıs 1993 tarihleri arasında güvenlik güçlerine yardımcı olmak amacıyla tam 11 kez Diyarbakır Cezaevi'nden dışarı çıkarıldı. Tıpkı Adil Timurtaş gibi cezaevinde olması gereken zamanda OHAL Yasası uyarınca hep dışarıda kaldı. Ersever-Yeşil kapışmasında Yeşil'in yanında yeraldı.
1994 yılında Yeşil'in İstanbul, Ankara Yalova hattına yerleşmesi nedeniyle Kanat da İstanbul'a geçti. Burada sık sık Yeşil ile buluşan Kanat, Kürt işverenlerden Yeşil adına para toplamaya başladı. 1994 yılında haraç pazarlığı yaparken yakalandı. İşveren Senar Er'in, Kanat ve 4 adamını suçüstü yakalatmasının ardından yapılan yargılamada 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kanat, yakalandığı zaman üzerinde bulunan ve Diyarbakır Valiliği'nce verilmiş 7.65 çaplı bir Kırıkkale tabanca da bulundu. 'Kod Adı Yüksekova' isimli kitapta Alaaddin Kanat için şunlara yer veriliyordu: 'Kanat İstanbul'da yakalandığı zaman ise askerdi. Kanat, 21 Haziran 1994 yılında askere alınmıştı. Acemi birliğinin ardından Ordu İl Jandarma Komutanlığı'na tayini çıkmıştı. Yakalandığı 22 Eylül 1994 tarihinde ise askerde bulunması gerekiyordu.'
Küçük-Yeşil ilişkisi
TBMM Susurluk Komisyonu'na konuşan Astsubay Hüseyin Oğuz'un JİTEM hakkında verdiği bilgiler, Veli Küçük'e kadar uzanıyor.
Yaşar Topçu: Veli Küçük'le Cem Ersever aynı yerde bulundular mı?
Hüseyin Oğuz: Evet
Başkan: Siz dediniz orayı biraz açmanızı rica ediyorum. Kendisi Kocaeli'ne geldi. Kocaeli'nde albaydı sanırım.
Hüseyin Oğuz: Bir ara soruşturma geçirdi. Zaten şu anda, Yaşar Bey orada iki tetikçi şu anda geziyor. Hendek'te birer milyara tetik çeken adamlar geziyor.
Yaşar Topçu: Orada bir sürü faili meçhul cinayetler oldu. Kocaeli, Adapazır, Sapanca o civarda, bir sürü cinayetler oldu. Faili meçhul kaldı. Veli Küçük geldikten sonra çoğaldı diyor musunuz? Nedir mesele:
Hüseyin Oğuz: Hayır ben şöyle takip ediyorum. Yani, bize değerlendirmeler gelir her yıl sonunda. İşte şu ilde, şu kadar yoklama kaçağı, faili meçhul falan değerlendirmeler gelir. Bir önceki yıl da gelir. O istatitiski bilgilerden takip ediyoruz.
Yaşar Topçu: Takip ediyorsunuz da, Veli Küçük'ün gelmesiyle çoğaldığını müşahade ettiğinize göre, Veli Küçük'ün bulunduğu yerlerde faili meçhul çok mu oluyor. Daha öncede bulunduğu Güneydoğu'da mı çok olmuştu. Peki Cem Eresver'le ilişkisi bu faili meçhuller sebebiyle mi yoğun olduğunu söylüyorsunuz.
Hüseyin Oğuz: Evet vicdanen rahat olayım.'
Hüseyin Oğuz, komisyona verdiği bilgilerde, Yeşil'in polisle ilişkisinin kesildikten sonra JİTEM'e geçtiğini, rütbesinin Abdullah Çatlı'dan yüksek olduğuna dikkat çekti. Yeşil'in Abdullah Çatlı ve Korkut Eken ile ilişkisi olduğuna dikkat çeken Oğuz, 'Mehmet Ağar'a kadar dayanır ama Mehmet Ağar bu adamı öldürün' diye emir vermiştir. Çatlı ne ki, ufak, Yeşil çok önemli, jandarmada özellikle Yeşil çok önemli.' Hüseyin Oğuz, Yeşil'in Bingöl Solhanlı olduğunu, ama Diyarbakır'da bazılarının ona albay dediklerine dikkat çekerek, 'Yeşil ve net o. Yeşil ama onu da vermezler. Çünkü bütün istihrabat birimleri, yani Yeşil tüm istihbarat birimleriyle çalışmış' dedi.
JİTEM'ciler çek-senet işinde
Babat'ın itiraflarıyla Türkiye gündemine oturan Babat, Ersever sonrasında JİTEM'le ilişkisini kesip İstanbul'a gittiğine dikkat çekiyor. Babat İstanbul'da yaşarken bazı olaylara karışır. Ortağı Süleyman Ülger ile bir tahsilatın paylaşımı konusunda yaşadığı tartışma üzerine Babat ortağını silahla yaralar. Polis tarafından aranmaya başlanan Babat, Bursa'ya taşınır. Evinin burada basılması üzerine Bölge'de JİTEM Grup Komutanlığı yapan Yalova Jandarma Alay Komutanı Arif Doğan'a sığınır. Doğan, Ersever-Yeşil kapışmasında Ersever'den yana tutum aldığı için JİTEM'de Veli Küçük ekibi tarafından kızağa alınan isimlerin başında gelmektedir.
Doğan'ın odasında yakalandı
Babat, dönemin Yalova Alay Komutanı Doğan'ın İstanbul Emniyeti Müdürü ile görüşmesinin ardından iki subay ile birlikte İstanbul'a gönderildi. Bu basına, 'Babat Yalova Alay Komutanı'nın odasında yakalandı' olarak yansır.
Başbakanlık Teftiş Kurulu üyeleri Tekirdağ Cezaevi'ne gelerek Babat ile görüşür. Babat bu süreci şöyle anlattı:
'Bana Emniyet müdürleri ile görüşerek yardımcı olacakları sözünü alınca ben kendi arabamla 2 astsubayla birlikte Kadıköy'e gelerek teslim oldum ve silahı teslim ettim. Ama emniyette tutanak tutulunca suçu inkar ettim. Bugüne kadar da böyle ifade verdim. Ama bir hafta önce 17 yıla mahkum olunca şaşırdım. Ama böyle ceza alınca size ve İstanbul DGM Savcısı'na müracatta bulundum. JİTEM'de görevli olduğum hem evimdeki 2 belgeden, hem de bulundurma ruhsatlı Kırıkkale tabancamın Diyarbakır Emniyeti'ndeki dosyasındaki belgelerden açıkça bellidir.'
İstanbul DGM Başsavcılığı'na dilekçeyle başvurup Başbakanlık Teftiş Kurulu'na ifade vermek için müracaat eden Babat müfettişlerle randevusundan birkaç gün önce, 19 Aralık 1997'de Kırklareli İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ömer Hüner ve Kırklareli Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü'nce ziyaret edildi. Bu ziyarette Babat'a, 'Dikkatli ol! Devlete zarar verme. Dava, Yargıtay safhasında. Heyecana kapılıp yanlış bir şey yapma, gereksiz konuşma' denildi. Albay Öner Hüner ise bu iddiayla ilgili sorular üzerine, 'Ben bu konuda açıklama yapamam. Böyle bir şeyi size söylemem mümkün değil. Kural olarak böyle açıklamaları vermiyoruz' diye konuştu. 2 Kasım 1996 yılında Susurluk'ta meydana gelen kaza sonrasında Kutlu Aktaş tarafından hazırlanan Başbakanlık Susurluk Raporu'nda, Babat'ın itirafları olduğu gibi yansıdı.
Yeşil suç duyurusunda bulundu
Babat'ın bu itirafları Tempo Dergisi'nde yayınlandı. Yeşil, İbrahim Babat'ın Aktüel Dergisi'nde yayınlanan itirafları sonrası 7 Haziran 1998 tarihinde dilekçe yazarak, 'Bizler vatandaş olarak hukuka yardımcı olmak zorundayız. Bu yüzden kupürleri size yolluyorum. anlaşılacağı gibi Silopi ilçe sınırları dahilinde birkaç cinayeti işlenmiş ve adları da kupürde yazılı faillerin belli olduğuna göre detaylı bir soruşturma açacağınızı umuyorum. Aynı kupürleri Ankara DGM'ye de yolluyorum. Çünkü sizden önceki savcı Silopi'deki hiçbir cinayeti çözmedi. Kim bilir belki de çözmek istemedi. Bu yüzden belki savcılıklardan biri tutar diye hem Silopi, hem de Ankara DGM Savcılığı'na bu kupürleri yolluyorum. Ahmet Demir.'
Ahmet Demir araştırılmadı
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16 Haziran 1988 tarihinde, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen yazıda, 13 Haziran 1998 tarihinde Sümer 1. Sok. no 6/B Kızılay Ankara adresinde oturan Ahmet Demir'in savcılığa gönderdiği belgeler kapsamında yeralan Ahmet Zeyrek ile Mehmet Bayar'ın öldürülmesi olayı hakkında soruşturma başlatıldığına dikkat çektiği görüldü. Ama kimse Ahmet Demir'in kim olduğunu araştırmadı. Ama Ahmet Demir 1997 yılında kurulan Susurluk Komisyonu ile aynı yıl hazırlanan Başbakanlık Susurluk Raporu'nda deşifre edilen Mahmut Yıldırım'ın ta kendisiydi.
Susurluk ifadeleri emniyette kayıp
Diyarbakır DGM Savcılığı tarafından Başbakanlık Susurluk Raporu doğrultusunda yürütülen soruşturma çerçevesinde Başbakanlık Susurluk Komisyonu Raporu'nda yeralan ve itirafçı Muhsin Gül'e ait olan ifadeler talep edildi. Talep edilen bu ifadeler için MİT, Başbakanlık ve Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı arasında yapılan yazışmalara rağmen bir sonuca ulaşılamadı. DGM Savcılığı tarafından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden istenen 9 sayfalık ifadeye karşın dönemin Emniyet Müdürü Gaffar Okkan imzasıyla 2 sayfalık bir ifade gönderildiği görüldü. Okkan tarafından gönderilen ifadenin Susurluk Komisyonu'nda yer alan ifadelerle örtüşmemesi üzerine Diyarbakır DGM Savcılığı bu ifadeler için yeniden bir yazışma başlattı.
Susurluk ifadeleri yok oldu
Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 30 Kasım 1998 tarihinde Başbakanlık'a gönderdiği 1998/1803 yazı ve 9 Aralık 1998 tarihinde gönderdiği 1998/960 nolu yazıyla, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan ve Susurluk Raporu olarak bilinen raporda yer alan itirafçı Muhsin Gül'e ait 9 sayfalık ifadeyi talep etti. Başbakan adına Diyarbakır DGM Başsavcılığı'na 18 Aralık 1998 tarihinde yanıt veren Müsteşar Yardımcısı Celal Derya, bu raporun Başbakanlık'ta olmadığına dikkat çekerek, 'Aşağıdaki ifadelerin tamamı değiştirilmeden Milli İstihbarat Teşkilatımızın cümleleriyle sunulmaktadır. Bu nedenle Muhsin Gül'ün ifadesi Başkanlığımızda mevcut olmayıp, konu ile ilgili bilgi kaynağı da raporda MİT Müsteşarlığı olarak belirtilmektedir denilmektedir' yanıtını verdi.
MİT ayrıntı istedi
MİT Müsteşarlığı adına Hukuk Müşavir Yardımcısı Deniz Altuntaş tarafından 13 Ocak 1999 tarihinde verilen yanıtta ise, Muhsin Gül isimli şahsın hangi suçtan yargılandığı ve 9 sayfa şeklinde verdiği belirtilen ifadenin içeriğine ilişkin bir açıklamanın yer verilmediği belirtilerek, daha detaylı bilgi istendi. MİT'in yazısında, bu konuya ilişkin olarak daha detaylı bilgi verilmesi ve Adalet Bakanlığı'nın ekte sunulan yazısı çerçevesinde hareket edilmesi istendi.
Gül, Yeşil tarafından öldürüldü
İtirafçı Abdülkadir Aygan, Muhsin Gül'ün ifadeleri nedeniyle daha sonra bu ekip tarafından ortadan kaldırıldığına da dikkat çeker. Diyarbakır Ağırceza Mahkemesi tarafından 2002 yılında açılan davada, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, çok sayıda itirafçı ile asker kişilerin bulunduğu dosyanın yargılaması halen Diyarbakır Askeri Mahkemesi'nde devam etmektedir. Bu dava dosyasında Yeşil ve ekibi tarafından öldürüldüğü açıklanan Muhsin Gül de sanık olarak yargılanıyor. BİTTİ
İZZET AYDIN

Hiç yorum yok: