29 Kasım 2010

FAİLİ MEÇHULLER MEÇHUL KALMASIN-9


Oğlunun tahliye haberiyle sevincini paylaşmak için yanına kardeşi ve dayısını alarak Bitlis’ten, Mardin Kızıltepe Cezaevi’ne gitti. Oğlunu teslim aldı ancak dönüş yolunda dördü de sırra kadem bastı.
Bugünkü bölümde, cezaevinden çıkan oğlunu almaya giden Mutki Nüfus Müdürü Abdulbaki Birlik’in ailesiyle birlikte kaybedilişini, itirafçı akrabaları tarafından kandırılan baba ile oğulun kaçırılmalarını, AİHM’in mahkûm ettiği Bolu Tugay Komutanlığı tarafından gözaltına alındığı iddia edilen iki kardeşin akıbetini okuyacaksınız. Yazar Tarık Ziya Ekinci kaçırıldıktan sonra öldürülen kardeşi Yusuf Ekinci’yi anlattı. Hukuk bölümü konuğumuz ise insan hakları savuncusu avukat Eren Keskin...

 

KEMAL BİRLİK-ABDULBAKİ BİRLİKZÜBEYİR BİRLİK- ZEKİ ABALIK / MARDİN/1995

Birlik ailesi Bitlis Mutki’de yaşıyorlardı. Mutki Nüfus Müdürü olan Abdulbaki Birlik’in oğlu Kemal “örgüte yardım ve yataklık” iddiasıyla tutuklandı. Kızıltepe Yarı Açık Cezaevi’nden 29 mayısta tahliye edildi. Oğlunun tahliye sevincini yaşayan baba Abdulbaki, yanına Mutki Tapu Müdürü olan ağabeyi Zübeyir ile dayısı Zeki Abalık’ı alarak Kızıltepe’ye gitti. Oradan Kemal’i yanlarına alan Birlik ailesi Mutki’ye doğru yola çıktı. Bir aile Kızıltepe-Bitlis karayolunda sırra kadem bastı. Bu kişilerin gözaltına alındığına inanan aile fertleri, önce Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığı, ardından da Diyarbakır DGM’ye başvurdu. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Aradan 15 yıl geçti, hâlâ bir haber yok. Birlik ailesi, Kemal, Abdulbaki ve Zübeyir Birlik ile Zeki Abalık’ın akibetinden güvenlik güçlerini sorumlu tutuyor.

 

YUSUF EKİNCİ / ANKARA/1994

Öyküsünü ağabeyi yazar Tarık Ziya Ekinci’den dinliyoruz: “24 Şubat 1994’te saat 18:00 sıralarında özel arabasıyla Oran Sitesi’ndeki evine giderken, katil ya da katillerce kaçırılmış ve ertesi günü Konya yolu üzerinde Gölbaşı mevkiinde kurşunlanmış cesedi bulunmuştur. Kardeşim Yusuf Ekinci, polititakyal ilgilenmeyen salt mesleği ile uğraşan bir kişiydi....Onu tanımadığı katillerin hedefi yapan tek özelliği, Liceli Kürt kökenli tanınmış bir aydın olmasıydı. Kardeşim, Yusuf Ekinci, sözde ‘devleti koruma görevi’ üstlenen ‘Türk İntikam Tugayı’, ‘Kontrgerilla’ ya da ‘Türk gladyösü’ olarak adlandırılan devletin içinde yuvalanmış gizil örgütlerden birinin Kürt aydınları arasında korku ve panik yaratmak için seçerek öldürdüğü bir kurban oldu. Katillerin bulunması için başta Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı olmak üzere, yetkili mercilerin tümüne yaptığımız başvurular, bugüne kadar yanıtsız kaldı. Failleri bulunmayan ya da bulunmak istemeyen kardeşim Yusuf’un cinayeti de faili meçhul olarak kapatıldı. Biz de AİHM’e gittik. AİHM, Türkiye’yi mahk�m etti. Daha sonra bazı gelişmeler yaşandı. Cinayette Özel Harekât Başkanvekili İbrahim Şahin’in parmağı olduğunu öğrendik. İbrahim Şahin, Ergenekon davası kapsamında tutuklanınca cinayete ilişkin sorgulanması için savcılara dilekçe verdik. Ancak bir netice alamadık. Davaya müdahil olmak istedik. Oradan da bir sonuç çıkmadı” . Gerekli soruşturmayı yapmadı.

 

SADIK ULUMASKAN- SEYİTHAN ULUMASKAN-İLYAS EREN / DİYARBAKIR/1997

İddialara göre, Şanlıurfa Viranşehir’de yaşayan 70 yaşındaki Sadık’ı 4 Aralık 1997’de akrabaları PKK itirafçısı Aziz Büyükmaskan aradı. Kendisini Diyarbakır’da bir çay bahçesinde buluşmaya çağırdı. Yaşlı adam, 28 yaşındaki oğlu Seyithan ile birlikte Diyarbakır’a gitti. Baba ile oğul saat 19:00 sıralarında akrabaları ile randevulaştıkları yere geldiklerinde telsizli sivil giyimli kişiler tarafından gözaltına alındı. Götürüldükleri çevredekiler tarafından görüldü. O günden sonra baba ile oğuldan bir daha haber alınamadı. Aile, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, OHAL Valiliği, DGM Savcısı ve karakollara yaptığı başvurulardan hiçbir sonuç elde edemedi. Suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Baba ile oğlun dosyası AİHM’de. Kulplu sekiz çocuk babası İlyas Eren ise 11 Mart 1997’de Dağkapı’daki Kulp terminalinde minibüs beklediği sırada yanına gelen sivil ve silahlı dört şahıs tarafından kimlik kontrolünden sonra gözaltına alındı. İlyas’ın gözaltına alınmasına terminalde bulunan dayısının oğlu Yahya Eren tanık oldu. Eren’in kardeşleri DGM’ye dilekçe ile defalarca başvurdu. Bir sonuç alamadı. Dosya AİHM’e gitti. Türkiye mahkûm oldu. Yazı dizimiz yayımlandıktan sonra Taraf’ı arayan İlyas’ın kardeşi Hanifi Eren, AİHM’in eksik soruşturma yaptığına ilişkin kararına rağmen, Türkiye’nin buna uymadığını söyledi. Yıllardır ağabeyine ait bir kemik parçası da olsa bulmak istediklerini dile getiren Hanifi Eren, gerekli soruşturmanın yapılmadığını belirtti.

 

İSMAİL ŞAHİN-HÜSEYİN AYDEMİR/İSTANBUL/1995-1996

Esenyurt’ta ikamet eden Hüseyin, 19 Ekim 1995’te eşiyle birlikte Aksaray’da yürürken iki araç yanlarına yaklaştı. Hüseyin zorla bir araca bindirildi. Eşi aracın plakasını alıp Avcılar Emniyeti’ne gitti. İddialara göre, Emniyet’te görevliler, plakanın kendilerine ait olduğunu, ancak böyle bir şahsı almadıklarını söyledi. Bu kez savcılığa başvurdu. Ancak bir sonuç alınamadı. Hüseyin’den bir daha haber alınamadı. İki çocuk babası İsmail ise, Beyoğlu Belediyesi’nde temizlik işçisi olarak çalışıyordu. 18 Ocak 1996’da işe gitmek üzere sabah evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. İddialara göre, aynı gün, ailenin evini arayan bir polis, İsmail’in babasına Karaköy Karakolu’na gelmesini söyledi. Babası gittiğinde, İsmail’in birlikte çalıştığı eniştesi İlyas Karaçayır ile çöp kamyonunun şoförü olan Muktelip Kalemköy’ün de orada olduğunu gördü. Ailenin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldı. İsmail’den bir daha haber alınamadı.

 

MEHMET ERTÜRK-HALİL BİRLİK - MEHMET BİLGEÇ / ŞIRNAK/1989-1996

Mehmet Ertürk’ün 1989’da öldürülme olayını eşi Fatma Ertürk’ten dinliyoruz: “1989’da askerler evimize baskın düzenledi. Eşimi alıp götürdüler. Savcılığa müracaat ettim ancak dikkate alınmadım. Kızım ile birlikte eve dönerken hastane önünden askerî aracın içinde eşimi gördüm. Çok bitkin görünüyordu. Kızımla aracın arkasından koşup bağırdık ancak yetişemedik. Pazartesi tekrar savcılığa gitmek üzereyken bir tanıdığımız Silopi Belediyesi’nde eşimin adının anons edildiğini söyledi. Gittik. Köylülerin askerî helikopterden bir kişinin atıldığını görmüşler. Atılan eşimdi. Dava açtım ancak o dönem tehlikeli bir dönemdi. Eşimin yakınları benden habersiz davayı çekmişlerdi.” Halil ile kayınbiraderi Mehmet ise 7 kasımda Silopi’de bulunan Habur Sınır Kapısı’ndan Irak’a gitmek üzere yola çıktı. İddialara göre, askerler, bindikleri aracı durdurdu, şoförü indirdikten sonra Halil ile Mehmet’i götürdü. Araç daha sonra geri getirilip şoföre teslim edildi. Şoföre de “Mehmet ile Halil’in ifadeleri var. Sen git onları daha sonra serbest bırakacağız” dendi. Araç şoförü aileye haber verdi. Aileler, savcılığa başvurdu. Savcılık şoför ile birlikte keşif yaptı. Keşif sonrası şoför gümrük kapısındaki Emniyet’te alıkonuldu. Ailelerin tekrar savcılığa haber vermesi üzerine şoför gece saat 23.00’te evinin önüne bırakıldı. Olaydan bir hafta sonra İçişleri Bakanı Meral Akşener’in Silopi’ye gelmesi üzerine aile Bakana ulaştı. Ailenin anlatımına göre, Bakan “olayın aydınlatılacağını” söyledi. Bakan’ın açıklamasına rağmen olay karanlıkta kaldı ve Halil ile Mehmet’ten haber alınamadı.

AİHM Bolu Tugayı’nı mahkûm etti

İKRAM İPEK-SERVET İPEKSEYİTHAN YOLUR / DİYARBAKIR/1994

İddialara göre, askerler, 18 Mayıs 1994’te Lice’ye bağlı Türeli Köyü Dahlezeri Mezrası’na operasyon düzenledi. Askerler, erkekleri kadınlarla çocuklardan ayırarak kimlikleri topladı. Askerler daha sonra isimleriyle çağırmaksızın, rastgele “Sen, sen ve sen” diyerek köylülerden İkram ile Servet İpek kardeşleri, Seyithan, Abdülkerim, Nuri ve Sait Yolur’u seçerek ekipmanlarını taşıtmak üzere yanlarında götürdü. Ertesi gün, Abdülkerim, Nuri ve Sait Yolur serbest bırakıldı. İkram, kardeşi Servet ve Seyithan’dan ise bir daha haber alınamadı Ailenin tüm girişimlerine ve köylülerin tanıklığına rağmen gözaltına alındıkları inkâr edildi. İpek ve Yolur aileleri Genelkurmay’a, OHAL Bölge Valiliği’ne, DGM Başsavcılığı’na, Lice Savcılığı’na ve Lice Jandarma Komutanlığı’na başvurdu. İç hukuk yolları tükenince İpek ailesi AİHM’e başvurdu. AİHM, oybirliği ile İkram ve Servet kardeşlerin gözaltında kaybedildiği ve diğer köylülerle birlikte İpek ailesinin evlerinin yakıldığına karar verdi. Türkiye’yi İpek ailesine toplam 71 bin 530 Euro maddi ve manevi tazminat ödeyemeye mahkûm eden mahkeme gerekçeli kararında Bolu Tugay Komutanlığı’ndan (BTK) bahsetti. Mahkeme, olay hakkında yaptığı uzun soruşturmanın sonucunu şöyle özetledi: “18 Mayıs 1994 sabahı bir askerî konvoy Dahlezeri mezrası yakınındaki tepeye vardı. Muhtemelen Bolu (Komando) Tugayı’na bağlı silahlı askerler araçlarından ayrılarak mezraya yaya olarak hareket etti. Başvurucu ve diğerleri evlerini terk etmeye zorlandı ve mezra dışındaki okulda koruma altında toplatıldı. Erkekler kadın ve çocuklardan ayrıştırıldı. Askerler, aralarında başvurucu ve oğulları İkram ve Servet İpek’in de bulunduğu yetişkin erkeklerin kimliklerini topladı.” (Karar Tarihi:17.02.2004. Başvuru no. 25760 /94)

 

SÜLEYMAN SEYHAN / MARDİN/1995

İddialara göre, Süleyman 29 kasımda Dargeçit Tabur Komutanlığı tarafından evine yapılan baskınla gözaltına alındı. Süleyman ile birlikte altı kişi daha gözaltına alındı. Gözaltına alındığına ilişkin tanıklar vardı. Aile savcılığa başvurarak, tanıkların isimlerini verdi. Ancak savcılık tanıkları dinlemedi. Beş ay sonra yakılmış bir insan bedeni bir korucu köyünde bulundu. Hiçbir DNA testi yapılmadan aile cenazenin kendilerine ait olduğunu kabul etti. İç hukuk yolları tükenmesi üzerine aile AİHM’e gitti. AİHM, 2004’te yaşam hakkı ihlali ile etkili soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle Türkiye’yi mahkûm etti.
 Burhan EKINCI Taraf

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Cok güzel bir calisma olmus.
Elinize saglik