29 Kasım 2010

FAİLİ MEÇHULLER MEÇHUL KALMASIN-2


BURHAN EKİNCİ - Çatışmalı sürecin en yoğun olduğu yıllardı. Her gün ölüm haberleri, kaçırmalar ve köy yakmalar basına konu oluyordu. Bunları kaleme alanlardan biri de Nazım Babaoğlu’ydu. Gazeteci habere giderken haber olmus.
Savaş, gözyaşı, acı, hüzün, yerinden yurdundan olma, sevdiklerini kaybetmeydi. Geride, yıllarca sarılamayan yaralar bırakıyordu. Şiddet arttıkça, duygular yitiriliyor, her yere acımasızlık çöküyor, bu ortamdan da en çok siviller etkileniyordu. Kayıp ve faili meçhul cinayetler üzerinde çalışırken anladım ki, son otuz yılda neredeyse hemen hemen her ilde, her tarihte birileri kaçırılmış, gözaltına alınmış, ya kaybedilmiş ya da faili meçhul cinayete kurban edilmiş. İstanbul’da Hasan Gülünay, Diyarbakır’da Fikri Özgen, Batman’da M. Şirin Matlu, Karst’ta Cemil Kırbayır, Kırklareli’de Tolga Baykal Ceylan, İzmir’de dört arkadaş, Diyarbakır’da hemşire ile gardiyan eşi ve Şanlıurfa’da habere gittikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan gazeteci Nazım Babaoğlu bunlardan biriydi. Onların yakınları da yıllardır kayıplarının bulunmasını, faillerin yargılanmasını istiyor. Bugün bunların kısa öykülerini okuyacaksınız.


NAZIM BABAOĞLU / SİVEREK/1994
Nazım Babaoğlu, haber peşinde koşan henüz 19 yaşında bir gençti. Özgür Gündem gazetesinin Şanlıurfa muhabiriydi. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi. İddialara göre, 12 Mart 1994’te Anadolu Ajansı Siverek muhabiri olan Murat Yoğunlu, gazeteyi birkaç kez arayarak “biriniz mutlaka Siverek’e gelin, çok önemli bir haber var” dedi. Makinesini alan Nazım saat 11.00’de ilçeye gitti. Bir daha kendisinden haber alınamadı. Dönemin gazete yetkilisi Bayram Balcı, Valiliğe başvurdu. Gazetenin imtiyaz sahibi durumu İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Metin Yasaksoy’la görüştü. Balcı ile Nazım’ın babası Urfa, Siverek Emniyet Müdürlüğü’ne sordu. Bölgeye hâkim olan Bucak aşiretiyle görüştüler. Aldıkları cevap aynı oldu: “Biz almadık, bizde yok!” Aile, eski milletvekili Sedat Bucak’a bağlı korucuların Nazım’ı gözaltına aldığını öne sürüyor. Nazım’ı Siverek’te gördüklerini söyleyen tanıklar da çıkar. Ancak ailenin anlatımına göre, soruşturma savcısı Müjdat Saraç tanıkların ifadesine başvurmayı reddetti. Nazım’dan hâlâ haber yok. Ailenin hukuk mücadelesinden bir gelişme yaşanmazken, BDP Milletvekili Şerafettin Halis, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a Nazım’ın akıbetinin açıklanması ile ilgili bir soru önergesi verdi.

 ZOZAN-ORHAN EREN / DİYARBAKIR/1999Zozan, Kulp’ta hemşirelik, eşi Orhan ise Lice’de gardiyan olarak çalıyordu. Çiftin iki çocukları vardı. Zozan, “PKK’ya yardım ve yataklık” ettiği iddiasıyla Diyarbakır’a sürgün edilmişti. Diyarbakır merkeze yerleşmişlerdi. Eren çifti, annelerinin yanında bulunan çocuklarını almak için 26 Eylül 1999’da kendilerine ait özel otomobil ile Kulp’a gitmeye karar verdiler. Annesini arayan Zozan, çocukları almak üzere yola çıkacakları haberini verdi. Kızı ile damadı gelmeyince anne Pembe, iyice telaşlanmaya başladı. Bir arkadaşı aileyi arayarak, Orhan’ın arabasının Kulp’a bağlı Engul Jandarma Karakolu’nun 50 km yakınında terk edilmiş vaziyette bulunduğunu haber verdi. Anne Pembe, Engul Jandarma Karakolu’na, Kulp Cumhuriyet Savcılığı’na Diyarbakır Valiliği’ne başvurdu. Engul Jandarma Karakol komutanı “Orhan ile Zozan’ın PKK tarafından kaçırıldığını, yapacakları hiçbir şeyin olmadığını” söyledi. Ancak iddialara göre, gözaltında kaybedilen Sadık-Seyithan Ulumaskan kardeşlerin yakınları, kendi kayıplarını araştırırken bir hemşire ile eşinin gözaltında olduğunu JİTEM elemanlarından duyduklarını anlattı. Ancak çiftten bir daha haber alınamadı. AİHM’e taşınan davadan Türkiye mahkûm oldu. (AİHM Karar tarihi 21 Şubat 2005. Başvuru no:57778/00)

 CEMİL KIRBAYIR / KARS/1980Cemil, 24 yaşındaydı. Kars’ın Göle İlçesi’ndeki evinden 12 Eylül darbesinin ertesi günü gözaltına alınır. 8 ekimde Kars Sıkıyönetim Gözetimevi’ne götürülür. Ağabeyi Mikail, Cemil’e ulaşarak ona para ve giysi verir. Bir gün sonra tekrar gittiğinde “Burada öyle biri yok” denilir. Bir astsubayla görüşen Mikail’e kardeşinin firar ettiği söylenir. Ağabey, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları, Cumhurbaşkanlığı ve devlet kurumlarına yaptığı tüm başvurulardan “firar etti” yanıtını alır. Kırbayır, hâlâ kayıp.

 TOLGA BAYKAL CEYLAN / KIRKLARELİ/2004iTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik öğrencisiydi. İki günlüğüne tatil için İğneada’ya gitti. Annesi Kadriye’ye 10 ağustosta arayarak döneceğini söyledi. Bir telefon numarası vermek üzereyken, annesi oğlunun yanındaki kişinin tepki gösterdiğini duydu. Anne, oğlunun sesini bir daha duyamadı. Ertesi gün anneye gelen telefonda, biri yüksek sesle biri de kısık sesle konuşuyordu. Anne Kadriye İğneada’ya gitti. Jandarma’ya başvurdu. Jandarma, “oğlun macera peşinde, artık onu arama” dedi ve gözaltına aldıklarını kabul etmedi. Savcılık soruşturmasında ise, Jandarma’nın Tolga’yı gözaltına aldıkları ancak soruşturmasını tamamladıktan sonra bıraktıklarını ifade ettiği ortaya çıktı. Anne, Jandarma Alay Komutanı’na “oğlum nerede” diye sordu. Bir hafta sonra Tolga’nın bir poşet içerisindeki çamaşırları jandarma tarafından anneye teslim edildi. Ancak Tolga’dan haber alınamadı. Annenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Dosya AİHM’de.

HASAN GÜLÜNAY / İSTANBUL/1992Hasan Gülünay, dört çocuk babasıydı. 20 temmuzda evinden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Hasan’ın arkadaşı Erdal Şam, İstanbul Gayrettepe Asayiş Şube’de gözaltındayken hücrelerden birinden “Ben Hasan Gülünay, beni kaybedecekler” diye sesler duyduğunu anlattı. Hasan’ın eşi Birsen bu bilgiler ışığında çalmadık kapı bırakmadı. Dönemin hükümeti SHP-DYP Genel Başkanları ve milletvekilleri ile görüştü. O dönem Asayiş Şube’de başkomiser olan ve Susurluk kazasıyla gündeme gelen İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ’ın dönemin Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay’a “yaraları iyileşiyor, sonra savcıya çıkaracağız” dediği iddia edildi. Hasan’dan bir daha haber alınamadı.

FİKRİ ÖZGEN / DİYARBAKIR/1997 Korku dolu yıllarda kaçırılma ve kaybedilmelerden nasibini yaşlılar da alıyordu. Bunlardan biri de 73 yaşındaki Fikri Özgen’di. Kulplu olan Özgen, altı çocuk babasıydı. 1992 yılında Yeşilköy Köyü’nün taranmasının ardından ailesini alarak Diyarbakır merkeze taşınmıştı. Astım hastasıydı ve düzenli doktor kontrolünde olması ve ilaç kullanması gerekiyordu. Koşuyolu semti Hatboyu Caddesi üzerindeki kızının evinden 27 Şubat 1997’de saat 09.30 sıralarında çıktı. Kızı, balkondan baktığı sırada 34 BHV 60 plakalı, siyah camlı beyaz renkli Toros marka bir araçtan inen sivil, silahlı kişilerin babasını durdurarak kimlik kontrolünden sonra araca bindirerek götürdüklerini gördü. Aile, DGM’ye, Uluslararası Af Örgütü’ne, TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na, İHD’ye başvurdu. Ancak, tüm çabalara rağmen Özgen’den bir daha haber alınamadı. JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, Özgen’i, Diyarbakır Jandarma İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Zahit Engin’in öldürdüğünü öne sürmüştü. Dava, AİHM’e taşındı. Türkiye mahkûm oldu. (Karar Tarihi: 20 Eylül 2005-Başvuru tarihi: 38607/97)

 M. ŞİRİN MATLU / BATMAN/1995Kozluk’un Zediye Mezrası’na askerler ile korucuların katılımıyla operasyon düzenlenir. Matlu gözaltına alınır. Bir gün sonra kendisine yoğun işkence edilmiş, çok bitkin bir halde köye getirilir. Kendisinden PKK’nın sığınaklarını göstermesi istenir. PKK ile ilgisinin olmadığını, sığınakların da yerini bilmediğini anlatmaya çalışır. İddialara göre, askerlerin başında Bekirhan ile Kozluk Jandarma Karakol Komutanları bulunuyordu. Matlu’nun bilgi vermemesi üzerine, askeri araca bindirilerek götürülür. O günden sonra kendisinden haber alınamaz.

M.ALİ MANDAL-HASAN AYDOĞAN NESLİHAN USLU-METİN ANDAÇ / İZMİR/1998Bergamalı 46 yaşındaki Metin, Düzceli 30 yaşındaki Neslihan, Tokatlı Hasan ile Menemenli M. Ali Mandal iddialara göre, JİTEM’in “03 Timleri” diye adlandırılan ölüm timi tarafından 31 Mart 1998’de Çeşme Alaçatı’da kaçırıldılar. Bu timde görevli olduğu öne sürülen Turan Ünal’ın itiraflarına göre, Foça’daki askerî alan içerisindeki binalarda işkence altında sorgulandılar. Daha sonra İzmir’in Hatay Üçkuyular semtindeki binada tutuldular. Bir ay sonra ağır işkenceden çıkmış, kolları kırık, uyuşturulmuş bir halde Seferihisar kıyısında küçük kamarası olan bir balıkçı teknesine bindirildiler. Bindirildikleri tekne bomba ile infilak ettirilerek batırıldı. Dört, kişiden bir daha haber alınamadı.

Burhan EKINCI taraf

Hiç yorum yok: